Yalnız büyümesi onun her zorlukla baş edebilmesini, her işi yapabilme becerisine sahip olmasını kazandırmıştır. Tabir-i caizse eli her işe yatkındır. Her zaman yeteneğine yetenek katarak ilerleyen Chiron, öncelikle üvey babası Apollon’dan, astroloji, müzik, kehanet ve sanatı öğrenir. Aynı zamanda savaş, av konularını da öğrenir. Tüm bunlar onu bir şifacının yanında güçlü bir savaşçı, iyi bir astrolog, kâhin ve sanatçı yapmıştır. Öyle ki zamanının ilk cerrahı olmuş, önemli kralların ve tanrıların çocuklarına öğretmenlik yapmıştır. Hem büyük bir şifacı hem de büyük öğretmen olmuştur. Öğretmenlik yaptığı kişiler başta Akhilleus, Herkül ve yılanlı asası ile tanınan Apollon’un oğlu, tıbbin ve sağlığın tanrısı Asklepios’dur. Bazı söylentilere göre Apollon’un bile Chiron’dan ders aldığıdır. Bilirsiniz ki ders verdiği bu tanrılar şifa ve savaş konusunda öncülerdir. Öyle ki boynuz kulağı geçer sözü gibi Asklepios, öğretmeni Chiron’dan daha fazla tanınır ve tıp denildiğinde herkesin aklına o gelir. Bugün her yerde gördüğümüz ve bildiğimiz tıbbin simgesi haline gelmiş asaya sarılmış yılanda yine Asklepios’a aittir. Asklepios adına birçok tapınak yaptırılmış, bunlardan birisi de günümüz İzmir Bergama ilçesinde yer alan Bergama Asklepios’dur.
Chiron erdemli bir öğretmen olarak, öğrencilerine de erdem ve ahlakı öğretmiştir. Erdemli ve ahlaklı oluşu onu diğer pek çok ölümsüzlerden ve Kentaurlar’dan ayıran özelliğidir. Çünkü Kentaurlar (At Adamlar), Taselya Dağları’nda oturan, saldırgan, kadına ve şaraba düşkün vahşi varlıklardır. Fakat Chiron, diğer Kentaurlar’a hiç benzemez aksine bilge, yumuşak kalpli, on parmağında on marifeti olan Kentaur’dur. Mitoloji de böyle bir karaktere sahip şifacıyı pek çok esere, filmlere konu edinmişlerdir. Bunlardan birisi ve pek çok kişinin Chiron karakterini öğrendiği Percy Jackson filmidir.
Fakat bir gün öğrencisi olan Herkül (Herakles), öğretmeni Chiron’dan savaş sanatları dersi alırken zehirli oku kaza ile öğretmenine atar. Bacağından yaralanan Chiron’un canı çok yanar. Acısının son bulabilmesi için ölmeyi ister fakat ölümsüz olduğu için bu acıyla sakat olarak yaşamaya devam eder. Kendi acısını dindirmek için türlü ilaçlar yapmış, Apollon’dan aldığı şifa eğitimlerinin üstüne katarak acısını dindirecek şifalar denemiş lakin başarılı olamamıştır. Bu süreçte yaptığı tüm ilaçlar kendisi dışında yaralanmış savaşçılara ve insanlara şifa olmuştur. Chiron artık yaralı şifacıdır.
Tanrılardan ateşi çalarak insanlara verdiği için Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus, sonsuza kadar kayalara zincirlenerek akbabalar tarafından her gün organlarının yenilmesi acısına mahkûm edilir. Prometheus’u öğrenen ve sonunda acısı dayanılmaz hale gelen Chiron, Zeus’a giderek Prometheus ile yer değiştirmek istediğini söyler. İnsanlığa ateşi tekrar vermesini ve Prometheus ile yer değiştirilmesi karşılığında kendi ölümsüzlüğünden vazgeçeceğini teklif eder. Bu teklifi kabul eden Zeus, bazı söylentilere göre de çok etkilendiği için ona Chiron adını vermiştir. Tanrılar hem ölümsüzlüğünden vazgeçen hem de insanoğlunun aydınlanıp ısınması için kendini feda eden Chiron’dan oldukça etkilenirler, duygulanırlar ve Chiron’u çok istediği, ait olduğu yere gökyüzüne bir takımyıldızına dönüştürerek gönderirler.
Ölümsüzlüğün en acı yüzünü yaşayan yalnız şifacı, dayanılmaz acısının bitişinin çaresini ölümde bulmuştur. Yaralı şifacı için ölüm yalnızca bir bitiş değil aynı zamanda bir başlangıçtı. Chiron, hepimizin içindeki şifacı değil miydi? Ya da her gece üzerimizi örten o siyah örtünün nefes kesici, baktıkça büyülendiğimiz minik beyaz noktalar? İçimize de baksak, o siyah örtüye de her yerde Chiron görmüyor muyuz? Herkes, kimine göre minicik, kimine göre dünyalar kadar acılar yaşar fakat herkesin minicik gördüğü o bazı acılar kimimize göre ölümü yakın bulduğu acılardan ibarettir. Burada biraz düşünmek gerekiyor. Bedenimizdeki acılar mı bizleri vazgeçişe yakınlaştırır, yoksa yüreğimizdeki acılar mı daha ağır basar?
Chiron her ne kadar ayağından yaralansa da aslında onun acısı doğduğu ilk günden beri kalbindeydi ve o ölümü ayağındaki acısı için değil, kalbindeki acısı için istedi.
Ve o ait olduğu, mutlu olduğu yerde yıldızların arasında… Chiron’u görmek isterseniz ya gökyüzüne ya da astrolojik doğum haritalarınıza bakmanız belki de onu daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.
Özgenur Akış
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
- Yeni Gün23 Mart 2023
- Geleceğin Işığı Kadınlar9 Mart 2023
- Bir Sepet Dolusu Kibir -219 Kasım 2022
- Bir Sepet Dolusu Kibir -110 Kasım 2022
- Haz ve Acıyı Kadehinde Biriktiren Dionysos-227 Ekim 2022
Yalnız büyümesi onun her zorlukla baş edebilmesini, her işi yapabilme becerisine sahip olmasını kazandırmıştır. Tabir-i caizse eli her işe yatkındır. Her zaman yeteneğine yetenek katarak ilerleyen Chiron, öncelikle üvey babası Apollon’dan, astroloji, müzik, kehanet ve sanatı öğrenir. Aynı zamanda savaş, av konularını da öğrenir. Tüm bunlar onu bir şifacının yanında güçlü bir savaşçı, iyi bir astrolog, kâhin ve sanatçı yapmıştır. Öyle ki zamanının ilk cerrahı olmuş, önemli kralların ve tanrıların çocuklarına öğretmenlik yapmıştır. Hem büyük bir şifacı hem de büyük öğretmen olmuştur. Öğretmenlik yaptığı kişiler başta Akhilleus, Herkül ve yılanlı asası ile tanınan Apollon’un oğlu, tıbbin ve sağlığın tanrısı Asklepios’dur. Bazı söylentilere göre Apollon’un bile Chiron’dan ders aldığıdır. Bilirsiniz ki ders verdiği bu tanrılar şifa ve savaş konusunda öncülerdir. Öyle ki boynuz kulağı geçer sözü gibi Asklepios, öğretmeni Chiron’dan daha fazla tanınır ve tıp denildiğinde herkesin aklına o gelir. Bugün her yerde gördüğümüz ve bildiğimiz tıbbin simgesi haline gelmiş asaya sarılmış yılanda yine Asklepios’a aittir. Asklepios adına birçok tapınak yaptırılmış, bunlardan birisi de günümüz İzmir Bergama ilçesinde yer alan Bergama Asklepios’dur.
Chiron erdemli bir öğretmen olarak, öğrencilerine de erdem ve ahlakı öğretmiştir. Erdemli ve ahlaklı oluşu onu diğer pek çok ölümsüzlerden ve Kentaurlar’dan ayıran özelliğidir. Çünkü Kentaurlar (At Adamlar), Taselya Dağları’nda oturan, saldırgan, kadına ve şaraba düşkün vahşi varlıklardır. Fakat Chiron, diğer Kentaurlar’a hiç benzemez aksine bilge, yumuşak kalpli, on parmağında on marifeti olan Kentaur’dur. Mitoloji de böyle bir karaktere sahip şifacıyı pek çok esere, filmlere konu edinmişlerdir. Bunlardan birisi ve pek çok kişinin Chiron karakterini öğrendiği Percy Jackson filmidir.
Fakat bir gün öğrencisi olan Herkül (Herakles), öğretmeni Chiron’dan savaş sanatları dersi alırken zehirli oku kaza ile öğretmenine atar. Bacağından yaralanan Chiron’un canı çok yanar. Acısının son bulabilmesi için ölmeyi ister fakat ölümsüz olduğu için bu acıyla sakat olarak yaşamaya devam eder. Kendi acısını dindirmek için türlü ilaçlar yapmış, Apollon’dan aldığı şifa eğitimlerinin üstüne katarak acısını dindirecek şifalar denemiş lakin başarılı olamamıştır. Bu süreçte yaptığı tüm ilaçlar kendisi dışında yaralanmış savaşçılara ve insanlara şifa olmuştur. Chiron artık yaralı şifacıdır.
Tanrılardan ateşi çalarak insanlara verdiği için Zeus tarafından cezalandırılan Prometheus, sonsuza kadar kayalara zincirlenerek akbabalar tarafından her gün organlarının yenilmesi acısına mahkûm edilir. Prometheus’u öğrenen ve sonunda acısı dayanılmaz hale gelen Chiron, Zeus’a giderek Prometheus ile yer değiştirmek istediğini söyler. İnsanlığa ateşi tekrar vermesini ve Prometheus ile yer değiştirilmesi karşılığında kendi ölümsüzlüğünden vazgeçeceğini teklif eder. Bu teklifi kabul eden Zeus, bazı söylentilere göre de çok etkilendiği için ona Chiron adını vermiştir. Tanrılar hem ölümsüzlüğünden vazgeçen hem de insanoğlunun aydınlanıp ısınması için kendini feda eden Chiron’dan oldukça etkilenirler, duygulanırlar ve Chiron’u çok istediği, ait olduğu yere gökyüzüne bir takımyıldızına dönüştürerek gönderirler.
Ölümsüzlüğün en acı yüzünü yaşayan yalnız şifacı, dayanılmaz acısının bitişinin çaresini ölümde bulmuştur. Yaralı şifacı için ölüm yalnızca bir bitiş değil aynı zamanda bir başlangıçtı. Chiron, hepimizin içindeki şifacı değil miydi? Ya da her gece üzerimizi örten o siyah örtünün nefes kesici, baktıkça büyülendiğimiz minik beyaz noktalar? İçimize de baksak, o siyah örtüye de her yerde Chiron görmüyor muyuz? Herkes, kimine göre minicik, kimine göre dünyalar kadar acılar yaşar fakat herkesin minicik gördüğü o bazı acılar kimimize göre ölümü yakın bulduğu acılardan ibarettir. Burada biraz düşünmek gerekiyor. Bedenimizdeki acılar mı bizleri vazgeçişe yakınlaştırır, yoksa yüreğimizdeki acılar mı daha ağır basar?
Chiron her ne kadar ayağından yaralansa da aslında onun acısı doğduğu ilk günden beri kalbindeydi ve o ölümü ayağındaki acısı için değil, kalbindeki acısı için istedi.
Ve o ait olduğu, mutlu olduğu yerde yıldızların arasında… Chiron’u görmek isterseniz ya gökyüzüne ya da astrolojik doğum haritalarınıza bakmanız belki de onu daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.
Özgenur Akış
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
- Yeni Gün23 Mart 2023
- Geleceğin Işığı Kadınlar9 Mart 2023
- Bir Sepet Dolusu Kibir -219 Kasım 2022
- Bir Sepet Dolusu Kibir -110 Kasım 2022
- Haz ve Acıyı Kadehinde Biriktiren Dionysos-227 Ekim 2022