Oğuz’ un başına ne geldiyse uykuda gelmiştir” (Dede Korkut)
“İktidara sahip olanlar gaflet (ihmalkarlık) ve dalâlet (yanılmak) ve hatta hıyanet (hainlik) içinde bulunabilirler.’’ Atatürk.
Dış uyaranlara kayıtsız, hakikatlerden uyanıkların görüp yaşadıklarından habersiz, sorgulanmayan sanal yaşamın sunduğu hayal dünyasını gerçek olarak algılayan, gerçekliğe karşı kapalı bilinç hali, maddi dünyaya dalıp giden, Hakk’ın ve hakikatin eşyadaki mevcudiyetini bilmeden, görmeden yaşayan insanın kapalı şuur halidir gaflet.
Ebedi metinlerdeki halk inançlarında Türkçe ’de sık kullanılan; ‘’Gaflet uykusu, ölüm uykusu, kan uykusu, ecel uykusu, ebedî uyku, tavşan uykusu, taş uykusu, sak uyku ‘’ uykunun farklı yönlerini belirtir.
Yeterince önemsenmeyen şeyi unutmak veya unutmasa da ihmal etmek, aldanmak, boş bulunma, fark etmeme, habersiz olma, hakk’ı, alemi, kendini bilmeme ve tanımamadır.
Normal uykuda gözler kapalıdır, gaflet uykusunda ise iç görü kapalıdır. Görmek için sadece göz yetmez, ışıkta lazımdır. İşte o ışığın kaynağı ruhta gizlidir. Bu iç görüsü kapalı olan insana da gafil denir.
Hakk’ın ve hakikatin sadece egoda olan hep bir şeyleri elde etme arzusu ile elde ettiği zaman sevinen, kaçınca üzülen bir kovalamaca içinde sürekli tekrarlayan marjinal faydası yüksek anlık geçici isteklerle gerçekler unutulur. Sürekli hayal alemindedir çünkü ancak karanlık sürekli uykuda aydınlığı yakalar.
Gaflet derece derecedir her insanın gafleti farklıdır. En büyük gaflet derecesi kişinin aidiyet duygusunu yitirip kendi öz benliğinden uzaklaşarak insanı vasıfları olmayan başka bir kimliğe bürünmesidir ki bunlar kan uykusundan ancak ölümden sonra uyanırlar. Zaman tahtidi olmadan yaşayan gaflet içindekiler ebedi hüsrandadır. Gafil toplumsal çöküşü fark edemez. Gafletteki kişilerin diğer bir özelliği cahilliğini ve gafilliğini yaymaya çalışmasıdır.
Toplumumuzda iki tür gaflet yaygındır. Birincisi kurtuluştan önceki gaflet nasıl olsa kurtuluruz mantığı. İkincisi yaygın olan cezadan önceki gaflet. Felaket gelse dahi inkar, karşıt tepki oluşturma ve akla uygunlaştırma savunma mekanizmalarıyla olan tehlikeyi göremez ve yok sayar. Gafletin hafif derecesi ise yakınını kaybetmesine rağmen insanın tekrar yaşama tutunması gündelik yaşamına devam etmesidir. Yani yaşamı idame için olması gereken dozunda bir gafilliktir.
Ülkesi ailesi eş dost akrabaları sıkıntıda olan kişi bunu önceden sezinleyip davet beklemeden kendiliğinden gider. Bu ideal olanıdır. Oysa çağrılmayı beklemek bir nebze gafillikse de her şeye rağmen aldırış etmemek umursamamak gaflet perdesidir.
Oğuz uykusu dede korkut hikayelerinde motif olarak kullanılmış oğuz erlerinin başına ne geldiyse uykudayken gelmiştir.
Divan edebiyatında
cihân ârâ cihân içindedir ârâyı bilmezler
o mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
(Kainat içinde kainat vardır aramayı bilmezler…
O balıklar ki okyanusun, denizin içinde fakat bunun farkında değillerdir, bilmezler.)
İnsan ancak ölmeden önce ölerek her gün ölümü de düşünerek gaflet uykusundan kurtulur. Hava-i hevesi ve daha fazlasını kanıksamaz, her şeye hayretle bakar hiç bir şeyin sebepsiz yaratılmadığını algılar.
Cenab-ı Zülcelal ve’l-Kemal Hazretleri (Beni sevdiğini söylerdin; fakat verdiğim nimetlere daldın unuttun gafil oldun. Bu ise yalancılıktır.)uyarmıştır.
Eski edebi metinlerde’ de gafletten söz edilir. İnsanların uyanması için şiirler yazılmış maniler söylenmiş ağıtlar yakılmıştır. Önderler uyarıcılar eskiden olduğu gibi günümüzde de var olmuştur.
İş işten geçmeden gaflet uykusundan uyanmış, fıtratını muhafaza eden, vicdanları yasa olan, adamlık kıvamına erişmiş olan birer yurttaş olma ümidiyle. Esenlikler dilerim.
Taner Toraman