Sulak yerlerde yaşayan, dişi olan, iyiliği temsil eden, yılanlara düşmanlık besleyen bu efsanevi kuşun adını duymayanınız yoktur diye tahmin ediyorum. Yanarak ölüp ve yandıkça küllerinden yeniden doğan bilgeliğin simgesi bir kuşun adıdır Zümrüdüanka veya sadece Anka. Bu isim Pers mitolojisinden gelmektedir, Türk mitolojisinde ise ismi TUĞRUL KUŞU’dur.
Mitolojik karakterlerin, efsanelerin, hikayelerin, geleneklerin vs. oluşumu, orijinleri, asıl kaynağı, asıl sahipleri ile ilgili çok derin çok özel araştırmalar yapan değerli araştırmacılarımız tarafından bu sıra dışı bilgiler bizleri aydınlatmak adına gerek videolar, kitaplar, sempozyumlar, söyleşiler, canlı yayınlar aracılığı ile paylaşılmaktadır. Kendilerine saygı ve sevgilerimi yollarken; şahsi olarak yaptığım araştırmalar neticesinde akıl ve kalp süzgecimden tüm öğrendiklerimi geçirdiğimde sayıları azımsanmayacak ölçüde olan bu değerli uzmanlarımız ile hemfikir olduğumu belirtmek isterim. Türk tarihinin, Türklerin gerek siyasi gerek mitolojik gerek sosyal yaşam alanlarında olsun bir çok kulvarda, bir çok efsanelerde, oluşumlarda Dünya tarihine Dünya insanlarına öncülük etmiş olduğunu, tüm bu konuların orijini olduğunu gururla inanarak söylerken, tarihin her dalda bizlere çarpıtılarak ezberletildiğini üzülerek söylemeliyim. Bu konuda daha başka ayrıntıya girmeden sadece şahsi kanımı bir parantezle açmak ve bu gerçekleri öğrenmeye ortaya çıkartmaya hayatlarını adayan tüm gerçek izcilerini saygı ile anmak istedim.
Anka Kuşu efsanesinin nereden geldiğini bir kenara bırakıp aslında ne anlatmak istediğine bakacak olursak, bugün bu pencereyi aralamak istedim sizlerle.
Bir gün tüm kuşlar büyük bir derde düşmüşler ve her şeyi bilen bilge Anka Kuşu’nun onlara çare bulacağına inanan bu kuşlar onu aramışlar her yerde; ama uzun zamandır oralarda olmadığını ölmüş olabileceğini düşünüp çaresiz hissederek tam boyunlarını bükmüşler ki o anda Anka Kuşu’nun benzersiz tüyü uçup gelmiş düşmüş önlerine. Bunun üzerine ‘’Yaşıyor, ama nerede?’’ diye araştıran kuşlar, Anka Kuşu’nun Kaf Dağı’nın ardında yuva kurduğunu öğrenirler. Ve dertlerine çare bulmaya tek seçenek olarak gördükleri Anka Kuşu’na doğru hemen yola koyulurlar. Amaçladıkları yere varmak için 7 zorlu vadiden geçmeleri gerekecektir, bu vadilerde gittikçe sabır, güç ve irade sınırlarını zorlayacak olaylar zincirlemelerinden geçerler. En sonunda kafaları karışarak, yanlışlara düşerek, türlü oyunlara gelerek sayıları azalarak Anka Kuşu’nun diyarına ulaşırlar:
Yola çıktıklarında öncelikle Nefs Vadisi’ne gelirler. Burası cennet gibidir. Kuşların her istedikleri oluyordur, her şey harikadır. Bu muhteşem diyar bazılarının buradan çıkamamasına sebep olur ve orada kalırlar. Ardından Aşk Vadisi’ne gelirler. Burada her şey gözlerine çok güzel çok hoş gözükür, gözleri öylesine körleşir öylesine aşka dalarlar ki bazıları da buradan ayrılamaz. Oradan ayrılabilenler Cehalet Vadisi’ne gelirler bu sefer. Hisleri, kalpleri, düşünceleri her duygu ve duyuları tamamen önemsizleşmiş, düşünmemeye ve düşünmedikçe unutmaya başlamışlardır. Öyle bir cahillik hali gelmiş ki kuşlara, Anka Kuşu’na gittiklerini, niye yolda olduklarını bile unutmuşlar! Geç de olsa bu vadiyi de bir şekilde zar zor da olsa uyanarak hatırlayarak terk edebilenler, sıradaki vadi olan İnançsızlık Vadisi’ne geçmişler. Burada tüm çabalarının sonuçsuz olacağına öleceklerine inanıp, bu kadar yolu kat etmiş olmanın hiçbir işe yaramayacağını iddia ederek serzeniş etmişler. Buradan da çıkabilenler gelmişler Yalnızlık Vadisi’ne. Buraya varabilen tüm kuşlar daha evvelki vadilerde hiç olmadığı kadar korkuya kapılmışlar. O kadar yalnız o kadar bir başına hissetmişler ki kendilerini, milyonlarca kuşun onlarla aynı yolda aynı amaçla aynı durumda olduğunu unutmuş ve tek başına egoistçe telaşlara düşmüşler. Yemek bulmak için dahi sadece tek başlarına buyruk hareket ettiklerinden avlanayım derken bir çoğu maalesef av olmuş ve sayıları azalarak yola devam edebilmişler; ve Dedikodu Vadisi’ne varmışlar. Bu vadide etraflarını bir sürü dedikodu fısıltıları sarmış. Her fısıltı bambaşka yalanlar uyduruyor, bambaşka hikayeler anlatıyor, akıllarını karma karışık ediyormuş. Biri ‘’Anka Kuşu yok’’ diyormuş, diğeri ‘’Yanlış yerdesiniz.’’ diyormuş, öbürü ‘’Şu tarafa gidin.’’ diyor, öteki başka dedikodu fısıldıyor, fısıltı fısıltı üstüne, en son bir başka fısıltı ‘’Anka Kuşu çoktan öldü gitmeyin.’’ demiş. Fısıltılardan, dedikodulardan ayrılabilenler en sonki vadiye ulaşabilmişler; Ben Vadisi’ne. Buraya varan kuşlar gergin, egoist, ben merkezci olmaya başlamışlar ve birbirleri ile çatışmalara girmişlerdir. Hepsi farklı şeyler söylemiş, hepsi kendi fikrini diretmiş ve hepsi de benim dediğim doğru diye diretmiş de diretmiş. Buradan da çıkabilenler; yani Ben’ini bırakan, egosunu ardında bırakan tüm kuşlar Anka Kuşu’nun yuvasına varmış. Bir bakmışlar ki Anka Kuşu’nun yuvasının duvarları hep aynaya dönüşmüş ve çareyi sormaya geldiklerinde gördükleri sadece kendileri imiş. İşte o anda anlamışlarki geçtikleri tüm karmaşalar, zorluklar, kötülükler, güzelliklerin hepsi kendi içlerine yaptıkları yolculukmuş ve aradıkları çareleri aslında kendilerindeymiş. İradesine hakim olan, egosunu yenen, yalana, zahiri güzelliklere bulaşmayanlar bu yolculuğu tamamlayabilmiş ve sırra ulaşabilmişlerdir.
Bu mitolojik efsane tüm insanlık için koskoca bir doğuş-yaşayış-yaşama amacı felsefesini barındırıyor. Burada ilk dikkat etmemiz gereken nokta; kendini bulma, olman gereken en iyi versiyonuna ulaşmada geçtiğimiz bu zorlu yolların, testlerin, güzelliklerin, oyunların, fısıltıların, kötülüklerin, dostlukların vb hayata dair herkes ve her şeyin içimize yolculuğumuzun birer parçası olduğudur. Tüm bu bölümlerin şiddeti zorluğu herkeste farklı yaşansa da, gerekli dersleri alıp gerekli düzeltmeleri iyileştirmeleri kendimizde yaparak ilerlemezsek bölüm hep farklı isimlerle başa saracaktır, ta ki biz öğrenip de o yanlışa düşmeyene dek.
Joystick elinizde. Ya kendinize dost olacak ve yardım edeceksiniz, ya da size bir numaralı düşman siz olacaksınız. Kötülüklerin, yalanların, can sıkıcı her türlü durumun, kendimize giden yolda hakikaten çok acı, çok zor, çok yorucu olsalar da itici güç olduklarını belirttim evet ama; burada dikkatinizi çekmek istediğim bazı noktalar var: Bu kötülükler, yapanı bağlar. Bazen size yapılanlar sizin sınavınız mıdır yoksa onların sınavı mıdır bunu o anda bilemezsiniz. Size yapılan kötülüğü, oynanan oyunu atlatabilmek o negatif durumdan karşınızdaki kötü’ye benzemeden doğru olmaktan vazgeçmeden çıkabilmek ne kadar sizin sabır sınavınız ve eforunuz ise, o fiili size yapanın da faaliyetinin sonuçlarına ister Karma ister İlahi Adalet deyin ismi ne olursa olsun katlanması gerektiği de tamamen onun problemidir, onun sınavıdır, onu ilgilendirir. Buradaki ipucu, karşındakine benzememekte yatar. Bu dünyanın çamurlu yollarından olabildiğince temiz kalarak, olabildiğince pisliğe bulaşmadan, olabildiğince can yakmadan, hakka girmeden yürüyüp geçmek, güzel hatırlanmak ve Yaradan’a dönmektir. Unutmayın, milyonlarca kuştan sadece çok azı Kaf Dağı’ndaki YUVA’ya ulaşabilmiştir.
İşte bu mitolojik efsane bize ana mesaj olarak şunu gösterdi; başınıza ne gelirse gelsin, hangi yalanlarla tuzaklarla kötülüklerle boğuşursanız boğuşun, kalbinizi ruhunuzu elinizden geldiğince temiz tutun, zahiri güzelliklere kanmayın, inatla sağınızdan solunuzdan sizi çekiştiren dünyanın türlü illüzyonlarına karşı direnin ve kendinize, özünüze, YUVA’nıza mümkün olduğunca temiz kalarak ulaşabilin.
Hepimize şimdiden mutlu, sağlıklı, huzurlu, ağız tadımızın bol olduğu, kötülüklerin hızla yok olduğu ama sevdiklerimizin sevgimizin saflığımızın eksilmediği hep arttığı yepyeni tertemiz bir yıl diliyorum.
Buşra Gürsoy
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
- Her Balık Her Suda Yaşayamaz25 Şubat 2023
- Bir Ay Masalı29 Ocak 2023
- Birbirine Bağlı Dişliler Döndükçe İşler, İşledikçe Kir Tutmaz ve Parlar2 Aralık 2022
- İlerledikçe Geriye Düşüyor, Geriye Gittikçe İlerliyoruz16 Kasım 2022