Kalbimiz, ruhumuz, duygularımız çok acıyor. Hepimizin derin bir üzüntü, şaşkınlık ve keder içinde olduğumuz bu zaman diliminde, Ocak ayında yazmış olduğum ve 10 Şubat 2023 tarihinde paylaşmayı planlamış olduğum bu yazımı bekleterek bugün paylaşabiliyorum. Bu elim faciada olan biten her şeyin her adımın takipçisi, gözlemcisi, yapılan tüm yardımların seferberliğin elimden geldiğince parçası olmuş ve hala parçası olan biri olarak, ne siyasi ne teknik ne de duygusal bir yazı ile bir Z raporu oluşturmayı istemedim; en azından kendimde o hakkı görmedim. Biliyorum ki herkes aynı acıyı duyuyor ve şuana dek bu hayatta öğrendiği tüm gerçekleri ile her bir birey olanları kendi zeka, gözlem ve algılayış filtresinden geçirerek betimliyor, hissediyor ve elinden geldiğince birlik olup yaraları sarmanın bir parçası oluyordur. Bu sebeple de herkesin aynı hisleri paylaştığına inandığım bu elim mevzu hakkında kendimi sizlerden ayrı görerek bir yazı yazmayı tercih etmedim, zaten herkes kendi gözü, kalbi ve aklı ile analiz ediyordur her şeyi. Özel hayatımdaki tüm seferberliğimi, tüm faaliyetlerimi, görüşlerimi, sizlere yansıtmadan; sizlerle hali hazırda masamda 1 aydır duruyor olan ve her zamanki gibi içeriği kişisel gelişim tarzına dayanan yazımı paylaşmayı doğru buldum.
Kaybettiğimiz tüm canlara Allah’tan rahmet, sevenlerine yakınlarına tüm ülkemize baş sağlığı, yaralılarımıza sınırsız şifa diliyorum ve bugünlerde maddi manevi çok derin zorluklar yaşayan vatandaşlarımızın her birine canı gönülden yaralarımızı beraber saracağız diyorum. Her şey ve herkes olabilecek en iyi haline gelene dek durmak yok, dayanışmaya devam edeceğiz. Ruhumuzda, mayamızda var bu birlik. Açılan bu yaralar hepimizin, bu toprağın evlatlarının yarası, bu keder hepimizin kederi, canı yanmış tüm anneler babalar evlatlar dedeler neneler kediler köpekler kuşlar, hepsi bizlerin annesi babası çocukları dedesi nenesi kedisi köpeği kuşu .. Her bir canlı her bir yara her bir sorun tek tek iyileşene dek çözülene dek durmayacağız, dayanaşacağız.
Buşra GÜRSOY, 25 Şubat 2023.
HER BALIK HER SUDA YAŞAYAMAZ
İncileri domuzların önüne atmayınız.
Hayatımıza birileri geliyor, hayatımızdan birileri gidiyor. Çoğu zaman kavga, tartışma, sürtüşmeler eşliğinde oluyor bitişler; aslında hep böyle olmak zorunda değil.
Herkesin bildiği meşhur bir mandalina dilimi resmi vardır: Sarımsakların arasına, eksik olan bir diş sarımsağın yerine mandalina dilimi konur, ve mandalina dilimi hacim ve şekil olarak oraya tam oturur. Şeklen baktığında hiçbir garipliği yoktur bu bir baş sarımsağın, ama içeriği uyumsuzdur. O dilim oraya ait değildir. İşte bizler de bu sistemin içinde öyleyiz. O kadar şekilci, o kadar gösteriş peşindeyiz ki, bize sonradan öğretilmiş, inanmış olduğumuza resmen inandığımız ama aslında hamurumuza bize kendi özel yaradılışımıza asla ait olmayan dış fikirlerle o kadar yoğrulmuş ve zehirlenmişiz ki, o fikirlerin kimden nereden bize monte edildiğini hatırlamayacak kadar manipüle edilmişiz, hem de en başta ailelerimiz tarafından, ve sonrasında okul arkadaş çevresi mahalle baskısı derken, pırıl pırıl kendimize has kendi farklılıklarımızı çoğaltıp yaşayabilecekken, fabrika çıkışı basma kalıp fikirli herkesin herkes gibi olduğu bir grilikte yaşam sürüyor olmuşuz sözde rengarenk olduğunu sandığımız hayatlarımızı yaşarken. Ama asıl bizler ne istiyoruz, o sesi duymayı bırakalı bir ömür olmuş .. Belki hiç duymamıza izin bile vermemiş baskılar, basma kalıp fikir tüccarları.
Bazen zor olsa da yüreğinin sesini duymayı başardığında ise, içinde yıllardır bulunduğun tüm anlamsızlıklar su yüzüne çıkmaya gözüne görünmeye başlarlar. Aslında en başından beri hep ordadırlar ama onu görecek göz sende yeni açılmıştır. İşte o anda tereddütsüzce kangren olmuş tüm bağları kesmelisin, tertemiz bir sayfaya merhaba demelisin. Bu temizlenme, bağın kesildiği taraflardan birinin kötü birinin iyi olduğunu göstermez, her kim olursa olsun akraba, eş, dost, iş, komşu .. Artık yalnızca tükenmiş bir fikir, tükenmiş tıkanmış bir şey, hasta eden bir blokaj vardır orada; gözler gerçeğe açılmış ve uyumsuzluk gerçeği artık üstü kapatılamayacak, daha fazla ertelenemeyecek kadar su yüzüne çıkmıştır.
Hayat; öğrenme-anlama-uygulama-gelişme ve hep daha iyisine evrilme yoludur. Aynı tıkanıklıkta kalmaktaki ısrarcılık, sadece korkak ve vizyonsuzların işidir. Kendini gerçekleştirme cesareti olmayana hayat da cömert davranmaz, ve seni kendine layık gördüğün yerde bırakır. Çünkü hiç kimse, sana senin izin vermediğin iyiliği yapamaz. Önce sen izin vermelisin.
Öyle bir sevin ki kendinizi, öyle bir saygı duyun ki kendinize, 1 milyon kişi karşınıza geçip inatla bu yanlış dese bile, yüreğinizin sesi onun doğru olduğuna inanıyorsa, kimseyi dinlemeyin ve gerçekliğinizi, mutluluğunuzu tutun bırakmayın, o sesin peşinden koşun, asla yanılmadığınızı zaman size ve herkese kesinlikle gösterecektir. Çünkü hiç kimse ama HİÇ KİMSE sizin için doğru olanı kendi yüreğinizden daha iyi bilemez. Yüreğimiz, görünmeyen gümüş iplerle araya kimsenin giremediği bir bağ ile doğrudan Yaradan’a bağlıdır, işte o ses saf gerçeklikten gelen sestir, sakın dış seslerin onu susturmasına müsaade etmeyin.
Siz mandalina dilimi olarak, olmanız gereken yerde olmanız gerekenlerle olmalısınız, sarımsak da mandalina da kendi gerçekliğini yaşamalı ve artık bu birbirini hasta eden, çürüten, tadı tuzu bozan yan yanalık bitmeli.
Yoksa yerde biten milyarlarca ottan ne farkımız kalır? Sarımsaklarla yaşamak isteyen ve her dakika bozulmaya devam eden bir mandalina dilimi olmak mı, yoksa ait olduğun gerçekliğini bulmak mı? Yol senin, seçim senin ..
Radyo frekansları nasıl çalışır bilir misiniz? Çevirdiğiniz o butonlar, sürekli farklı frekansları ard arda deneyerek aramalar yapar, binlerce frekans arasından en uyumlu olduğu frekansı bulur ve işte o zaman müzik başlar. O frekans dışında hep cızırtılar duyarsınız. O gereksiz cızırtıları biz sözde çok gelişmiş ama tam anlamıyla ilerlediğini düşündükçe gerilemiş bir insanlık olarak her yerde her dakika dinliyoruz ve baş eğiyoruz. Sizin müziğiniz gerçekten başlamadan onun ne olduğunu neye benzediğini bilemezsiniz, daha evvel hiç duymadığınız o melodiyi duyduğunuzda, bir ömür o cızırtıları dinlemenin normal olduğunu sanıyor olmanız da o saniye sona erecektir ve daha evvel haberdar olmadığınız deneyimlemediğiniz o melodi dahil olacaktır hayatınıza. Eğer cızırtı olduğunu bildiğiniz yerde hala durmakta ve yerinizi değiştirmemekte ısrarcıysanız bu temel hakkınızdır, seçiminizdir. Ama müziğinizi tanımadan, ruhunuzun gerçek enstrümanını çalmadan yaşamınız yitip gidecektir, milyonlarcasının hayatı gibi.
Artık şekilleri, kabukları, tüm bu çoğulcu saçmalıkları tek hamle ile atın masanızdan, ve kartları yeniden dağıtın. Her ruh ait olduğu yerde ve frekansta huzurla yaşayabilir, diğer türlüsü sadece ait olunmayan yerde ve enerjilerle işkence çekerek pranga sürmektir. Bu yüzden giden, gönderilen, kalan, gönderen .. kimsede suç aramadan sadece herkes ait olduğu yere doğru adım atmalıdır. Değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecek, ertelense de engellenemeyecek tek gerçek vardır: Herkes yüreğinin gerçek dengine haktır. Yabani otlar temizlenmeli ki çiçekler açabilsin hayatımızda, cızırtılar sussun ki müziğimiz başlasın.
Her balık her suda yaşayamaz. Suyun pH seviyesi, derinliği, iklim koşulları vs. bir çok etken çeşit çeşit balıkların farklı ortamlarda yaşayabilmesine olanak sağlar. Herkes ve her şey, er yada geç asıl ait olduğu yere, kişiye, ortama, ruhunun rotasını takip ederek yüreğinin sesini dinleyerek ulaşacaktır.
Yüreğinizin sesini sonuna kadar açarak ruhunuzun dengini bulabilmenizi, müziğinizi keşfedebilmenizi diliyorum.
Buşra Gürsoy, 25 Ocak 2023.