Bu yazımda sizlerle gerek söylenişi ağızlara yanlış alıştırılmış; gerekse anlaşılan anlamı tamamen gerçek anlamının dışında kalmış olan bu değerli ders veren kalıplarımızı paylaşmak; doğru söylenişleri ve doğru anlamları ile ilgili sizleri aydınlatmak istedim, keyif alarak okumanız dileğiyle.
-Çevir gazı yanmasın.
Doğru yazılışı: ÇEVİR KAZI YANMASIN. (Kaz: Eti yenen bir hayvan. Pot kıran birinin ani lafı çevirme refleksine esprisel yaklaşım anlamındadır.)
-Aç akçe kara gün içindir.
Doğrusu: AK AKÇE KARA GÜN İÇİNDİR.(Dar günde elde ne varsa, ne birikmişse o günlere harcanması içindir anlamındadır.)
-Geçti Bolu’nun pazarı, sür eşeği Niğde’ye.
Doğrusu: GEÇTİ BOR’UN PAZARI SÜR EŞEĞİ NİĞDE’YE. (Bor, Niğde şehrindeki bir ilçe adıdır. Gecikilen, zamanında doğru hareket edilmeyip kaybedilmiş bir değerin ya da durumun ardından artık şansını kaçırdın anlamındadır.)
-Atın ölümü arkadan olsun.
Doğrusu: ATIN ÖLÜMÜ ARPADAN OLSUN. (Çok sevilen bir şey yapılırken başa gelebileceklere, kötü sonuçlarına katlanacak, göze alacak kadar, o yapılan eylemin keyif veriyor olması anlamındadır.)
-Su küçüğün, yol/söz büyüğündür.
Doğrusu: SUS KÜÇÜĞÜM, SÖZ BÜYÜĞÜN. (Söz söylemek bir ortamda daha çok büyüklere düşer anlamındadır.)
-Kurunun yanında yaş dayandı.
Doğrusu: KURUNUN YANINDA YAŞ DA YANDI. (Bazı durumlarda masumların suçlularla beraber kötü sonuçları yaşıyor ve o sonuçlardan etkileniyor olması anlamındadır.)
-Eşek hoşaftan ne anlar.
Doğrusu: EŞEK HOŞ LAFTAN NE ANLAR. (Bir insan kaba, düşüncesiz, doğru gelişmemiş ise; senin kibarlığından, güzel ve sabırlı hallerinden, laflarından anlamaz; kıymetini bilmez anlamındadır.)
-Ziyaretin kısası makbuldür. (Kısa süre ima ediliyor.)
Doğrusu: ZİYARETİN KISASI MAKBULDÜR.(Kısas: Denklik, eşitlik, aynı şekilde karşılık verme. Ziyarete, verilen hediyeye vs aynı şekilde karşılık vermek adaba uygundur anlamındadır.)
-Leb demeden leblebiyi anlamak.
Doğrusu: LEB DEĞMEDEN LEBLEBİYİ ANLAMAK. (Leb: Dudak. Daha iki dudak birbirine değip kelime söylemeden, söylenmek istenenin anlaşılması anlamındadır.)
-Eni konu.
Doğrusu: ÖNÜ SONU. (Gelinecek veya gelinen nokta, al tarafı üst tarafı, az çok budur anlamındadır.)
-Güzele bakmak sevaptır.
Doğrusu: GÜZEL BAKMAK SEVAPTIR. (Bir olaya, bir duruma, bir kişiye iyi ve temiz bir gözle ve niyetle bakmak gerekir, doğrusu budur anlamındadır.)
-Azimle sıçan duvarı deler.
Doğrusu: AZİMLİ SIÇAN DUVARI DELER. (Sıçan: Fare. Bir iş için sabırla çabalayan, özenle emek veren er ya da geç başarıya ulaşır anlamındadır.)
-Göz var, nizam var. (Nizam: Düzen, tertip)
Doğrusu: GÖZ VAR, İZAN VAR. (İzan: Anlayış, anlama yeteneği. Gözünle gördüklerini, kulağınla duyduklarını, aklınla da, kalbinle de anlama filtresinden geçirerek net olarak durumu kavramak anlamında kullanılır.)
-Aptala malum olurmuş.
Doğrusu: ABDALA MALUM OLURMUŞ. (Abdal: Ermiş. Ermiş seviyesinde olan kişilere çeşitli şekillerde gerçekler iletilir, onlar anlar ve hissederler anlamındadır.)
-Kısa kes Aydın havası olsun.
Doğrusu: KISA KES AYDIN ABASI OLSUN. (Aydın Abası: Aba yünden yapılan kalın, kaba kumaştır, Aydın abası kısa kesimli bir kıyafet çeşididir. Bir konuşma sırasında sabırsızca ve aceleci olarak karşı tarafın lafını bitirmesini istediğini ima etmek için kullanılır.)
-Su uyur, düşman uyumaz.
Doğrusu: SÜ UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ. (Sü: Asker. İnsanların düşmanları her daim onları takipte ve atak yapmak için beklemededir; anlamındadır.)
-Saatler olsun.
Doğrusu: SIHHATLER OLSUN. (Sıhhat: Sağlık. Duş alan, saç sakal kesim boyama gibi işlemler yaptıran birine, sağlıkla kullan sağlıkla kirlen anlamında kullanılır.)
-Elinin körü.
Doğrusu: ÖLÜNÜN/EHLİNİN GÛRU. (Gûr/Kûr: Mezar. Çok meraklı, çok soru soran insanlara tepki olarak kullanılan bir sözdür, argodur, ‘’Ne yapıyorsun?’’ gibi bir soru karşısında ailenin, ölülerinin mezarına(!) diyerek verilen argo ve kaba bir cevap ile dillere yerleşmiştir.)
-Sıfırı tüketmek.
Doğrusu: ZAFİRİ TÜKETMEK. (Zafir: Nefes. Nefes tüketmek, bir şey anlatmak için sonuna dek çabalamak anlamındadır.)
-Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.
Doğrusu: ANE GİBİ YAR, BAĞDAT GİBİ DİYAR OLMAZ. (Yar: Uçurum, Ane: Bağdat’ta bir uçurum adı)
-Haydan gelen, huya gider.
Doğrusu: HAYY’DAN GELEN, HU’YA GİDER. (HAYY, HU: ALLAH’IN İSİMLERİ. Herkes ve her şey Allah’tan geldi, Allah’a dönecek anlamındadır.)
-Fukaranın düşkünü, beyaz giyer kış günü.
Doğrusu: ZÜREFANIN DÜŞKÜNÜ, BEYAZ GİYER KIŞ GÜNÜ. (Zürefanın düşkünü: Daha evvel iyi durumda olup sonradan durumu, konumu kötüleşen kişi. Bu tarz kişiler yersiz, anlamsız hareketler yaparak kendilerini daha zor duruma sokabilirler anlamındadır.)
-Altı kaval/kavak/kebap, üstü şişhane.
Doğrusu: ALTI KAVAL, ÜSTÜ ŞEŞHANE. (Kaval: Uzun namlu, Şeşhane: 6 mermi yuvasından oluşan hazne. Şeşhane, Farsça Şeş, yani 6 ile ve hane yani ev sözcüklerinden oluşur. 6 yivli namlusu olan bir tüfektir. Yivsiz olan tüfeklere ise Kaval denilir. Bu deyim, iki farklı şekildeki oluşumun birbirine uyumsuzluğunu örnek göstererek uyumsuz durumları anlatmak için kullanılır.)
-Başınız sağolsun.
Doğrusu: BAŞIMIZ SAĞOLSUN. (Baş: Devlet. Burada bahsedilen kafataslarımızın sağlığı değil, her ne kayıp olursa olsun ülkemiz devletimiz ayakta sağlam olsun manasındadır.)
-Aslan yattığı yerden belli olur.
Doğrusu: (Aslan yani herhangi bir insan yattığı yerdeki temizliği, dağınıklığı, kirliliği ile belli olur diye yanlış algıladığımız bu atasözümüz aslında aslanın, yani bazı kişilerin ayağa kalkmasına bir şey yapmasına gerek olmadan yattığı yerdeki hali ile bile kendini, heybetini, ne olduğunu belli eder zaten manasındadır.)
-İnce eleyip, sık dokumak.
Doğrusu: İNCE EĞİRİP, SIK DOKUMAK. (Eğirmek: Pamuk, yün gibi şeyleri iğ ile bükerek iplik durumuna getirmek.)
-Ateş olsa, cürmü kadar yer yakar. (Cürüm: Günah, suç)
Doğrusu: ATEŞ OLSA, CİRMİ KADAR YER YAKAR. (Cirim: Hacim. Bir insanın yapabilecekleri, ancak kapasitesi derecesindedir anlamındadır.)
-Baldız baldan tatlıdır.
Doğrusu: DALDIZ BALDAN TATLIDIR. (Daldız: Balın karıştırıldığı kaşık. [Daldız baldan dolayı tatlıdır.] Daldız çelik veya tahtadan olabilir ve onu tatlı yapan şey bulaştığı, karıştığı baldır. Yani iyi ve temiz insanlarla en çok vakit geçirir ve hayatınızı iyi temiz ortamlarda idame ettirirseniz; hayatınız huylarınız daha da temizlenir daha da iyileşir.)
-Su içene yılan bile dokunmaz.
Doğrusu: SU İÇEN YILANA BİLE DOKUNULMAZ. (Su içen varlık yılan kadar sevilmeyen biri dahi olsa, su içerken ona bile dokunulmaz.)
-Kelli felli.
Doğrusu: KERLİ FERLİ. (Ker: Kuvvet, Fer: İktidar)
-Hatasıyla, sevabıyla.
Doğrusu: HATASIYLA, SAVABIYLA. (Savab: Doğruluk, dürüstlük. Bir kişiyi, bir olayı hatasıyla, doğru düzgün taraflarıyla birlikte ele almak ve daha yaygın kullanımıyla bu şekilde her şeyi ile kabullenmek anlamındadır.)
-Hile hurda.
Doğrusu: HİLE HUD’A. (Hud’a: Aldatmak, kötülük, hile)
Bu yazımı, çok klasik gözükse de her zaman her koşulda doğruluğunu koruyan bir gerçeği belirten deyimimizle sonlandırmak istiyorum:
EŞEĞE ALTIN SEMER DE VURSALAR, EŞEK YİNE EŞEKTİR.
Bir insanın doğası, mayası, ruhu her nasıl ise, üstüne ne eklemeye çalışırsa çalışsın; kaftanlar, süsler, takılar, şapkalar, pahalı aksesuarlar vs ne koyarsa koysun, üstünde hep sırıtır ve en önemlisi; asla boş olan içini, zihnini, karakterini, dışarıdan eklemeye çalıştığı bu zahiri şeyler ile dolduramaz. Ancak kendini ve kendine benzeyenleri kandırabilir; ama eşek olmaktan çıkması doğası, mayası, ruhu gereği maalesef mümkün değildir. Dışarıdan nasıl görünürse görünsün, kim olduğu ve ne olduğu gerçeğini hiçbir sonradan gelen eklemeler değiştiremez.
Buşra Gürsoy