Mesaj nedir diye sözlük anlamlarına bakacak olursak
*** Bir devlet büyüğünün, bir sorumlunun belirli bir olay veya durum dolayısıyla ilgililere gönderdiği bildiri.
*** Yazı veya sözle verilen, gönderilen bilgi, bildirme yazısı, ileti
*** Yazı veya sözle anlatılması amaçlanan duygu, düşünce.
Zengin olma hırsı, iyi duyguları boğar; dostlukları yok eder; insanları kötü işlere sürükler, karşılıklı güveni sarsar. İnsanlara karşı duyulan Sevgi, bencillikten daha güçlü olursa, bu tehlikeler kalmaz. Tersine, hayırlı işlere ve toplumun yararına kullanılan zenginlik, mutluluk kaynağı olur.
Mevki hırsı, düşünceyi bulandırır; kalbi katılaştırır ve insanı iki yüzlü yapar. Kibir ve gurur, insanı öyle külfete sokar ki sonunda onu Köle haline getirir. Yüksek mevkiye erişen kimse, gücünü Hakikatin aranmasına harcar ve Hayırlı işler yapmakta kullanırsa, İnsanlığın yükselmesine hizmet etmiş olur.
Kaba kuvvet sevgi tanımaz; yaşama sevincini yok eder; tutkuları kamçılar, zulme ve cinayete yol açar. Fakat kuvvet, akıl ve bilgi ile birleşince, hak ve adalete zafer kazandırır; suçsuzları ve ezilenleri korur. Tutkularını yenebilen kimsenin eline kuvvet geçmesinden korkmamalıyız. Ölçülü davranmasını bilmeyenler, kuvvet sahibi olmayı hiç bir zaman istememelidirler.
Bir yer var biliyorum
Her şeyi var biliyorum
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum
Anlatamıyorum…
Yol’a çıktıysanız sizden beklenen, her şeyin özüne inerek hakikate, iyiye, doğruya ulaşmak için hiç durmadan çaba sarfetmemiz gerekmektedir. Çünkü yeni yaşantımızda herşey derinde saklıdır. Kişinin kendini düzeltebilmesi için kendi içinde bir yolculuğa çıkması gerekir. Herkesin içinde bu cevher saklıdır. Her kişi Hakikati kendi içinde bulabilir.
Eflatun’un söylediği gibi, bu bilgiler kitaplardan öğrenilmiyor. İnsan onu kalbinin hazinesinden pek ince bir tefekkür (fikir yürütme, düşünme) ile çıkarabilir ve mukaddes ateşi kendi zatî (asli, öz) menbaından uyandırabilir.
Kişinin kendi benliğiyle daha yakın olması, içsel bütünlüğündeki gerçek tadı bulması ve evrensel yaşamla uyumu yakalamamız çok önemlidir.
Akıntıya vuran ay ışığı yerinden hiç kıpırdamaz; sadece su geçip gider.
Yaşamlarımızı yaratmamız, kendimizi özgürleştirmemiz, olaylara dışarıdan bakabilmemiz, kısaca şu anda ve burada olmamız gerekir. Herşey bu temelde yatar. Ayın suyun üzerinde yansıyan ışığı sürekli olarak hareket eder. Oysa ay ışıldar ve aslında yerinden kıpırdamaz; olduğu yerde kalır ama hareket etmeye de devam eder.
Zazen’in sırrı üzerine bir şiir ve koan paylaşmak istiyorum. (Koan ,zen budizmi öğrencilerine meditasyon yapmaları için ödev olarak verilen ve mantıksal çözümü olmayan problemdir. kelime anlamı “umumi kayıt” olan koanlar genellikle ünlü ustaların menkıbeleri tarzında gelir. koanlar zihin ve egonun sınırlarını kırmak ve sezgisel bir aydınlanma parıltısını doğurmak amacıyla düzenlenmiştir)
En klasiklerinden biri : hiçkimsenin olmadığı bir ormanda bir ağaç devrilse ses çıkar mı? (tabii ki burada, ” çıkar ! hatta teybe bile kaydedebiliriz” gibi bir cevap istenmiyor.)
Bir başka örnek: herşey sonunda bir’e (kendine) döner. öyleyse bir sonunda neye döner?
Akıntı asla geri dönmez. Su akar, akar, akar… ama ay kıpırdamaz. İnsan zihni ay gibi olmalıdır; bu arada beden ve zaman ise tıpkı su gibi akmalı, akmalı, akmalıdır.
Şu an asla geri dönmez. Dışarı verilen her nefes şimdidir ve asla geri gelmeyecektir. Elbette nefesinizi tutabilirsiniz ama tuttuğunuz nefes de asla önceki nefes gibi değildir. Dün dündür, bugün bugündür. Yani tamamen farklı.
Evren, tüm yaşam düzeylerinde sürekli olarak meydana gelen sonsuz yaratma eyleminin aynasıdır. Birlik, yaradılış sırasında Çokluk oldu ve şekilsiz varlık, başlangıç olarak kendini ikiye böldü; Verimli eril güç ve Alıcı dişi güç. Binlerce yıl önce Çinliler bu güçlere Yin ve Yang adını verdiler. Bu enerjilerin birbiriyle etkileşimi Yaratılışı meydana getirir. Dişi Yin, Yang’ın birlikte yaşamın binlerce şeklini doğurur.
Yin ve Yang kuvvetleri, kutuplaşma şeklinde görülür. Varoluşta her şeyin zıddı ya da karşıt kutbu vardır. Her kutup varolmak için karşıt kutbuna bağımlıdır ve bu kutuplaşmanın bir yönü eksik olsa, karşıtı da var olamaz. Bu temel kural her şeye uygulanabilir. Ancak nefes alırsak nefes verebiliriz, bunlardan birisi durursa diğeri de durur. İç dışı, gün geceyi, ışık gölgeyi, doğum ölümü, kadın erkeği meydanı getirir.
Zıtlıklar insanın tekâmülü için şarttır.
Hint inanışlarına göre her insanın az yada tamamen kullanabildiği ÜÇÜNCÜ GÖZÜ vardır. Burun köprüsünün bir parmak üzerinde alnın ortasındadır. Temel ilkesi OLUŞ Bilgisidir. Tüm duyular ve duyu dışı algılamalar bu bölgededir. İnsanın düşünce çeşitlerinin olduğu merkezdir. Entellektüel düşünce, Akılcı düşünce, Holistik düşünce, İç ilişkilerin farkına varma, İlahi olarak esinlenmiş düşünce, Yüksek bilgi, Sezgi kıvılcımları, Hayal gücü, Sezgi, kendini adayarak iç doğruya ulaşmak şeklindedir.
Yaşamımızdaki her bilinçlenme, öncelikle bilinçaltı duygusal kalıplarla ya da gerçeklik bilgisiyle beslenen düşünce ve hayallerle başlar. Nasıl tamamlanmış bitkinin ihtiyacı olan bilgi tohumda bulunursa, Yaratılışta belirlenen tüm bilgiler de saf “OLUŞ”ta bulunur. Kuantum fiziğinde bu alana “standardize alan” ya da “maddenin en düşük hareket alanı” denir. Oluş kendi varlığının bilincine vardığında, Yaratıcı gelişim başlar. Üçüncü Göz, bilince ulaşmanın mekanı olduğundan, burada maddeyi belirleyip, ayrıştırabiliriz. Fiziksel ve zihinsel düzeyde yeni gerçeklikler yaratabilir, eskileri çözebiliriz.
Kural olarak, bu süreçte bizim yönümüzden otomatikman ve bilinçsizce gelişir. Yaşamımızdaki kararlı düşüncelerin çoğu çözümlenmemiş duygusal kalıplarla kontrol edilir ve kendimizin ve başkalarının fikirlerine ve ön yargılarına göre programlanır. O halde zihnimiz çoğu kez, duygu yüklü düşüncelerimizin efendisi değil uşağıdır. Bu düşünceler yaşamımızda da ortaya çıkar çünkü dışarıdan algıladığımız ve yaşadıklarımız aslında öznel gerçekliğimizin belirtileridir.
Sevgimiz ve İçgörümüz gerçekliğin tüm sübtil düzlemlerine giden yolu açacak, maddi yaratılış düzlemleriyle saf “oluş” arasında sayısız dünyalar olduğunu ve bunlarda yaşayan çok sayıda yaşam şekli olduğunu anlayabiliriz. İç gözümüzün önünde çok yüzlü bir yaratılış oyunu oynayacak ve gerçekliğin her an yenilenen şekillerinin ve düzeylerinin sonu yokmuş gibi görünür, bu “yaratılış dansı” bizi hayrete düşürebilir.???
Yaşamımız, neredeyse tamamen akıl ve düşünceyle belirlenir. Hayatımızın tüm yönlerini entellektüel bir tavırla düzene sokmaya çalıştığımızdan, yalnızca akılcı zihnimizle algılayabildiğimizi kabul edebiliriz. Kolaylıkla entellektüel Kibir tuzağına düşebiliriz. Kabul ettiğiniz şeyler aklın anlayabileceği ve bilimsel metodlarla ispat edilebilen olgulardır.
Üçüncü gözün sahip olabileceği etkilerden biriside güç göstermek veya kişisel ihtiyaçları gidermek için insanları ve olayları zihin gücüyle etkilemeye çalışmaktadır. Üçüncü gözümüz engellere rağmen açılırsa, niyetlerimiz yaşamın doğal akışına zıt olsa bile gelişme gösterebiliriz. Fakat er ya da geç bir yalnızlık duygusu doğacak ve elde etmeye çalıştığımız tatmin uzun süreli olmayacaktır. Bazı durumlarda aldığımız bilginin gerçek anlamını kavrayamayabiliriz. Çözümlenmemiş duygusal kalıplara bağlı olarak kendi hayal gücümüzle birleşirler. Bu öznel hayaller o kadar güçlü ve egemen olabilir ki, tek gerçek olduğunu düşünmeye başlar, onları dış dünyaya yansıtır ve sonuç olarak gerçeklikle bağlarımızı yitirebiliriz.
Bilincimizi geliştirerek ve üçüncü gözümüzü açarak, bu süreci daha iyi denetleyebiliriz ve hayal gücümüzde isteklere ulaşmak için gerekli enerjiyi yaratabilir ve dünyayı yeni bir şekilde algılayabiliriz. Akılcı düşüncenin sınırlamalarını tamamen aşabilir. Düşünme tarzımız holografik olacak ve farklı yaratılış sahalarından gelen bilgileri, gelişen farkındalık yeteneğiyle bütünleştirebilmek mümkün olabilecektir. Maddi dünya bize saydam görünecek. Bilincimiz İlahi olanın bir aynası oldukça, maddi dünya da, Oluş’un tüm sübtil düzeylerinde meydana gelen enerji dansının bir aynası olacaktır. Duyu üstü algılar o kadar açıktır ki, dıştaki şeylerin yüzeylerin ötesinde çalışan enerjiler doğrudan algılanabilir. Hatta, bu enerjileri bilinçle kontrol edebilir ve kendi görünüm şekillerimizi yaratabiliriz. Bu şekilde istediğimiz MESAJları verebiliriz.
* ATA’larına saygı göstermeyen insanların yok olacağı,
* Öğrenmek için AtaTürk’e, öğretmek için Atabey Türk Ocaklarına gitmek
* 19 rakamının anlamı ve önemini anlamak
* Hiçbir şey daimi olmadığını
* Herşeyin gelip geçtiğini ve değiştiğini
* Bugün gerçek olanın yarın olmayacağını bilmek
Ve bence en önemli mesajım DEĞİŞİME EVDE OTURARAK DEĞİL, FİİLEN KATKIDA BULUNMANIZ GEREKLİLİĞİDİR.
Kalbinizde ATA GÜNEŞİ eksik olmasın.
Sevgi ve saygıyla,
#TürkO
Tolga Akyel