Hobbes’a göre bireyler için neyin adalet, neyin hakkaniyet ve neyin ahlâk erdemi olduğunu ilân etmek Egemenin işidir. Ahlâkî değerleri bağlayıcı kılmak, egemen gücün bunları yasa yapmasına ve bu yasaları ihlâl edenleri cezalandırmasına bağlıdır. Dolayısıyla doğal hukuk kaideleri, toplum yasalarının bir parçasıdır.
Ahlâkî erdemleri içeren doğal hukuk, Tanrı’nın değişmez ebedî hukuku olduğu için toplum yasaları, doğal hukuk kaidelerini içermek zorundadır. Bu sebeple doğal adalete aykırı hiçbir yasa oluşturulamaz. Zaten pozitif hukukun amacı da, insanları birbirlerine zarar vermeyecek, birbirlerine yardım edecek şekilde ortak düşmana karşı birleştirmektir.
Doğal hukuka aykırı olmayan şeyler ise, egemen güç tarafından yasalaştırılabilir. Sonuç olarak ahlâk yasalarına yani doğal hukuka aykırı olmayan bütün işlerde; her uyruk devletin yasalarına uymak zorundadır. Tanrı’nın vahyine nâil olmamış bir uyruk için devletin yasaları, ilâhî yasa hükmündedir; egemen gücün emirleri, Tanrı’nın emirleridir.
Ahlâkı hukuk yaratır. Egemen gücün kurduğu hukuk olmadan önce, insanın ahlâkî davranması söz konusu değildir. Otorite korkusu olmaksızın asla ahlâkî davranmayacaklar.
Hükümetin otoritesi öyle mutlak olmalıdır ki, insanın bu bencilliğinin doğurduğu çatışmayı önleyebilsin, insanın ahlâkî davranmasını sağlayabilsin.
Herkes için kendi doğrusu ahlâkîdir. Ancak egemen güç yasaları yaptığında, ahlâkî olan yasal olandır.
Ahlak kuralları Hukuk kuralları ile belirlenebileceği gibi Milletlerin örf, adet, gelenek, görenek ve yaşayış şekilleriyle de belirlenir. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetin kuruluşunda Türk Töresi, anlayış, yaşam şekliyle uygulamadaki Anadolu kültürünün Ahlakını Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ve Hukuk sisteminin içine koyarak Anadolu topraklarında yaşayacak Halka Millet olmanın, Ulus olmanın bilincine ulaştırmıştır. Böylelikle, Türk Milletinin, Türk töresinin Ahlak ve Yaşam şeklinin nihai şekilde uygulanmasını sağlamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk, sadece siyaset adamlığı ve askeri kişiliğiyle değil, aynı zamanda ahlaki kimliği ile Türk Milleti’nin önünde çok güzel bir örnektir. Ulu Önder Atatürk, Türklük şuuruyla ahlakıyla ahlaklanmış, tam bir Türk beyefendisidir. İnsanlara karşı son derece müşfik ve hoşgörülü olan Atatürk’ün yüreği, millet ve insan sevgisiyle doludur. Onu tanıyanlar her zaman bitmek bilmeyen sabrını, fedakarlığını, insan sevgisini takdir etmiş ve medeni kişiliğini gıpta ile izlemişlerdir.
Cemiyet hayatına değer vermesi, sosyal ilişkilerdeki başarısı ve candan konuşmaları ile tanınan Atamızın tüm bu özellikleri, aslında onun güzel ahlakının bir yansımasıdır. Büyük Önder, yaşadığı zor şartlarda bile bu kişiliğinden taviz vermemiş her zaman çevresindekilere neşe, canlılık ve moral vererek kendisini tanıyan her insanın kalbinde çok önemli bir yer edinmiştir.
Atatürk’ün güzel ahlakı, Türk Milleti için her ne pahasına olursa olsun hizmeti kendine ilke edinmesinden ve bu uğurda hiçbir özveriden kaçınmamasından anlaşılmaktadır. Fedakarlık için asıl önemli olanın Ulusun ve Vatanın esenliğini ve güvenliğini sağlamak olduğuna inanan Atatürk gerekirse bu uğurda canını bile feda edeceğini söylemiştir:
“Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim”
Ahlakı ile de her zaman Müslüman Türk halkına örnek olan Atatürk son derece merhametli, şefkatli ve bağışlayıcı bir yapıya sahipti. Yakın çevresinden bir dostu Mustafa Kemal’i şu sözlerle anlatmıştır:
“Duruma göre esnek davranmasını bilir, kimseye asla kin tutmaz, ne kadar kızarsa kızsın bir zaman sonra onu affeder, olanları unuturdu. Bu yüzden çevresindeki bir çokları zaman zaman gözden düşer, sonra yeniden affedilir, eski yerini alırdı.
“Bir milletin ahlak değeri, O Milletin yükselmesini sağlar.”
“Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.”
“Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur.”
“Cumhuriyet ahlak üstünlüğüne dayanan bir ülküdür; Cumhuriyet erdemdir.”
Canım Atam, Ahlaklı Devlet Yönetiminin ne kadar önemli bir konu olduğunu, böylesine sözlerle ifade ederek Devlet Yönetim Sisteminin Ahlak olgusu olmadan işleyişe sokulamacağını, Devletin Yönetilemeyeceğini net bir şekilde ne güzel anlatmış değil mi?
Sizlere soruyorum? 11 Kasım 1938 tarihinden sonra bu Ülke Ahlak baz alınarak yönetildi mi? Devlet yönetim sisteminin ahlaktan uzaklaşılmasıyla Devletin olmazsa olmazı EŞİTLİK ilkesinden uzaklaşılmaya başlandı. Adalette eşitlik yok, Sağlıkta eşitlik yok, Eğitimde eşitlik yok, eşitlik olan neredeyse bir şey kalmadı. Ahlaktan uzaklaşmak eşitliği bozduğu gibi Devlet Yönetim Sistemini bozar. Bu sisteme dahil olan hangi kademe olursa olsun (baştan aşağı) herkesi her şeyi bozar. Bu durumda da insanlar Millet olmaktan, BİR olmaktan, BİR’LİK olmaktan uzaklaşır.
Bizi biz yapacak yegane güç Ahlaktır. Tanrının Ahlakı ile Ahlaklanıp bunu yeryüzüne ADALET veremediğimiz sürece biz Ne Türk’üz nede TÜRK Milleti. Sadece Tarihte bunu başarmış o Necip Milletin genetik çocuklarıyız.
Boşu boşuna Atalarıyla övünen aciz bir toplum haline geldik, getirildik.
Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyet’ini kurarken tesis ettiği DEĞERLERİ, AHLAK’ı yeniden Devlet Yönetim Sistemine sokabilmek, uygulanabilir hale getirebilmek için yola çıktık.
Uyanmak doğruyu yapmakla olur. Doğruyu yapanlarla bir araya gelmekle olur.
Kendini tanımak, akılda bilgi, kalpte sezgi, gönülde hakikat sevgisiyle olur. Dürüstlük ile temiz olmakla yani saf ERDEM ile olur.
Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak AtaTürk’ün en büyük hedefi olmuştur.
AtaTürk’ün Türkleri olarak Biz Atamızın, Atalarımızın yolunda yola çıktık.
Çizdiği yolda, gösterdiği hedefe emin adımlarla yürüyoruz.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
#AtabeyTürkOcakları
#TürkO
Tolga Akyel