“AKILLI GÜÇ“ yazısının devamı…
ABD 2050 yılına gelindiğinde Türkiye ve Japonya’nın Orta Asya ve Avrasya’daki hâkimiyetinden son derece rahatsızdır.
ABD’nin tabii müttefiki olan Polonya, Ukrayna’yı ele geçirmesine ve Akdeniz’e inmesine engel olan Türkiye ile savaşır. Türk-Japon ittifakı kurulur.
ABD Türkiye ve Japonya’yı büyük tehdit olarak görürse de ilk aşamada sıcak savaşa girmez. Bu arada ABD uzayda müthiş bir insansız ordu kurmuştur. Yıldız savaşı sistemi adını verdiği uzaydaki platformdan hipersonik insansız uçakları Türkiye’nin güneyine doğrultarak ültimatom verir: “Ukrayna ve Balkanların kontrolünü Polonya’ya ver. Kafkasya’dan çekil ve Boğazlar’dan istediğimiz gibi geçelim!”
Türkiye ABD’nin ülkeyi parçalamak istediğine inanmaktadır. Japonya Kasım 2050’de ABD’nin uzay sistemine saldırıda bulunur. Savaş hem uzayda hem de karada iyice kızışır. Türkiye, Polonya’dan kurtulmak için Almanya’dan yardım ister. Almanya, böyle bir savaşta ABD’yi yenmenin mümkün olmadığını bilmesine rağmen Türkiye’yi karşısına almamak için Türkiye’nin yanında yer alır. (Bulgar kâhin Baba Vanga’ya göre de Üçüncü Dünya Harbi Kasım 2010’da başlayacaktı.)
Burada YAHUDİ takvimi esas alınmalı. Bu tür hesaplamaları pek iyi yaparlar. Zamansal kaymaları göz önüne alırsak 2019 bizim için uygun tarih oluyor.
Üçüncü Dünya Savaşı 2052’de sona erer. Türkiye, Japonya ve Almanya harabeye dönmüştür. Ama Allah’tan “sivilleri hedef almayan yüksek teknoloji ABD uçakları” sayesinde sadece 50 bin kişi ölmüştür.
Oysa ki BEŞ MİLYARDAN fazla insanın ölümü öngörülmektedir. Çünkü, hayat daha kolay olacaktır.
Sonuçta ABD’ye uzayda her istediğini yapma imkânı veren bir barış anlaşması imzalanır. 2060’da hala İslam dünyasının liderliğini elinde tutan Türkiye-ABD ile arayı düzeltir ve yeniden “sevilen ve güvenilen” müttefikler arasına girer.
Hâsılı Türkiye ve ABD yeniden “stratejik ortak” olurlar.
Bize de sormak düşer: “Peki, ağam! Öyleyse biz bu haltı niye yedik?”
Friedman’ın “kehanetleri” Kabala-Tevrat/Talmud-İncil “kehanetlerini” çağrıştırıyor. İşte o kehanetlerden bazıları. İnanmak şart değil ama Yeni Dünya Düzeni Tarikatı’nın kurguladığı Yeni Dünya Düzeni/BOP’un DİN-FELSEFE-SİYASET temeline oturtulduğunu bilerek tedbirli olmak şarttır. Türkiye’nin milli bekası bunu mecburi kılıyor.
Michel De Nostradamus (1503-1566) Yahudi, Katolik Hıristiyan ve devrinin en meşhur Kabalistlerden. 12 ciltlik “Centuries (Yüzyıllar) adlı kehanetlerini topladığı eserinde kendini mitolojik dönemden kopup gelmiş kutsal bir kişi olarak görmekte ve göstermektedir. Binden fazla kehanette bulunmuştur.
Yahudi ve Hıristiyan Nostradamus yorumcusu teologlar, Nostradamus kehanetlerindeki “Avrupa’yı istila edecek Müslüman ülkelerin liderinin Türkler olacağı” yönündedir. Tıpkı George Friedman’ın “kehanetinde” olduğu gibi.
Aslında bu kehanetlere inanmış olan saray devamlı ateşi körüklemektedir. Erdoğan tarafından yapılan tüm açıklamalar bize bunu gösteriyor.
Türkiye’de kör bir “laiklik” tartışması 10 Kasım 1938’den beri bu ülkeyi yiyip bitirmiştir. Bu tartışma Türk milletinin belli bir kesiminde inanç kaynaklı boşluklar meydana getirirken, bir kesiminde inanç kaynaklı bağnazlığın zirve yapmasına sebep olmuştur. İslam kör bir laiklik yorumu dayatması ile cumhuriyetin devlet okullarında Müslüman Türk çocuklarına adam gibi öğretilmeyince , Birinci Dünya Savaşı sonunda Türkleri Anadolu’dan atma planları yarım kalan Yahudi-Hıristiyan emperyalist güçlerin hedeflerine Nostradamus’un dizelerinde yazdığı şekilde ulaşmaya çalışmaları çok da fantastik bir yorum olmaz.
George Friedman’ın 2050’de çıkacağı kehanetinde bulunduğu “Türkiye-ABD Savaşı”na giden yolda “Yeni Osmanlı İmparatorluğu” olan Türkiye “halifeliği” üstlenecek, başkentini de “Ankara’dan İstanbul’a” taşıyacak. Nostradamus da Türk İstiklal Harbi ile Anadolu’dan defedilen savaş ve işgal, Müslüman Türklerin en hassas olduğu konuyla, inançla tekrar bu topraklara döneceği kehanetinde bulunuyor.
AKP boşuna NEO – CON kardeşleri tarafından bir anda iktidara getirilmedi.
1991’de Sovyetler’in dağılmasıyla birlikte açıktan zikredilen “Yeni Dünya Düzeni”, Hıristiyan-Yahudi birliğinin Kabala-Tevrat – Talmud-İncil kehanetlerine dayanan DİN-FELSEFE-SİYASET temelinde ortak projesidir.
BOP bundan sonra adına ne denirse densin süreci, Türkiye’deki kronik terör, “Siyasal İslamcı” (radikal ve ılımlı rengi ile) akımlara sağlanan olağanüstü dış destek, Türk ordusuna yönelik “çuval”dan beri gittikçe ivme kazanan yıpratma kampanyaları ve bu yöne hizmet eden gelişmelerde bir takım tarikat – cemaat mahfillerinin kullanılması ile özellikle 15 Temmuz Fetö terör darbesi ile hızlı bir şekilde yol almaya devam ediyor.
M.Ö. 586 Babil Sürgünü’nden sonra Yahudi teoloji ve kültürüne muharref Tevrat yoluyla giren Kral Davut soyundan kurtarıcı Yahudi Mesih, Hıristiyanlıkta İsa Mesih ve tekrar dünyaya geri gelecek “kurtarıcı Mesih İsa” figürüne dönüşerek Şii İslam’a da “dünyadaki bütün insanları Müslümanlığa döndürecek” 12. İmam-Mehdi olarak girmiştir. Buradan da Selefi-Eşari Arap İslam kültürüne yerleşmiştir. Maalesef buradan da Anadolu İslam’ına bir kısım tarikat-cemaat yoluyla önemli ölçüde yerleştirilmiştir.
Kur’an’da hiçbir ayette Mehdi-Mesih, Deccal konusu yer almamasına rağmen, sahih oldukları çok çok şüpheli birkaç hadis ve bir kısım Arap ulemanın yorumuna dayanan “ahir zamanda Mesih-Mehdi-Deccal gelecek” fenomeni Türk toplumunun mütedeyyin inancını derinden etkilemektedir. Bu hususlardaki beklentiler, kasetler, filmler, sohbetler, risaleler, kitaplar yoluyla sürekli besleniyor. Bu araçlarda kullanılan temel kaynak muharref Tevrat, Talmud ve Endülüslü Tevrat tefsircisi İbn Meymun’un “kehanetleri”.
Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra pek çok tarikat-cemaat mahfilleri tarafından dillendirilen Mesih-Mehdi-Deccal ve Hz. İsa’nın tekrar yeryüzüne döneceği beklentisi, en cahilinden profesör unvanlısına kadar çok sayıda Müslüman Türk insanına sirayet etmiş durumda.
Türkiye’nin bu görüntüsü 16. ve 17. yüzyıldaki Osmanlı Türkiye’sine çok benziyor. Bu beklentiler, belirsizliği, İslami inançtaki itikadi birliği parçalayıcı, zayıflatıcı etki yapıyor. Toplumsal parçalanmayı artırıyor Nitekim “Osmanlı’nın son yüzyılında yaşandığı gibi devletle cemaatler ve cemaatler arasında paralel ve çoğul iç savaşlar yaşanabilir mi?” (Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Din-Ordu Gerilimi, s. 419, Alfa Yayınları, İstanbul 2002)
Bir başka senaryo daha var. Milat olarak beklenen İstanbul depremi ve sonrasında “Mehdi ordusu”na hoşgörü şeklinde başlayıp arkasından ülkede yaşanacak bir boşluk ve kayıtsızlıktan söz ediliyor. Mehdi’nin gelip bütün Müslümanları bir bayrak altında toplayacağı ve Deccal’e karşı savaşıp dünyayı topyekûn Müslüman yapacağından söz ediliyor. 10 Kasım 1938’den beri devletin Kur’an’daki İslam’ı öğretmede “laiklik” adına zafiyet göstermesi, nihayet yıllardır anlatılan Mehdi-Deccal-Hz. İsa’nın yeryüzüne döneceği efsaneleri Anadolu insanının inanç birliğini parçalamakta, milli bütünlüğü bozmaktadır.
Mesih-Mehdi-Hz. İsa-Deccal, Yeni Dünya Düzeni’nin siyaset figürlerine dönüştürülmüştür. Aslında Yahudilerin, Hıristiyanların, Şii Müslümanların Mesih-Mehdi figürleri farklı olduğu gibi, pek çok Sünni İslam tarikat-cemaatlerin Mehdi figürü de farklılık gösteriyor.
Ama hepsinin buluştuğu çok tehlikeli bir zemin var: Ahir zamanda, kıyametten önce, Mesih-Mehdi gelmeden önce dünyanın bir kaos yaşayacağı, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların kullanıldığı ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI’nın yaşanacağı, bu savaşta insanların üçte ikisinin öleceği.
Yeni Dünya Düzeni Tarikatı’nın öngördüğü Yeni Dünya Düzeni’nin kurulabilmesi için de böyle bir senaryo öngörülüyor. Sonuçta bir avuç “SEÇKİN”in yönetiminde ve köle “hiksoslar”dan oluşan TEK DÜNYA HÜKÜMETİ.(Bulgar kâhin Vanga’ya göre Yeni Dünya Düzeni 2076’da kuruluyor. George Friedman’ın kehanetine göre de 2052’den sonra)
Bana göre ikinci on dokuz süreci olarak 2019 yılından itibaren başlar.
Aslında büyük savaş sadece bir düğmeye bakıyor. Tuşa dokunan ortalığı cehenneme çevirecek.
AKP ve Erdoğan ne güzel oynuyorlar. Nasıl güzel hazırlanmış bir planın inançlı neferleri. Erdoğan diyor ya “Hedefimiz 2071“ …
Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor “Her zaman şehit olmaya hazırız” İyi de arkadaş! Hangi plana oynadığınızı söyleseniz diye soran yok.
Fakat Ak seçmen kafalar emin olunuz bu siyonist plana gönülden bağlanmış olarak her daim hizmette sınır bırakmıyorlar. Bu yüzden her hacca giden, her müslümanım diyen için İslam inancı cenneti garanti etmiyor. Fakat! Bizim cahil, cühela hacca giderek cennete gideceğiniz zannediyor. Araç olarak görüyor. Aslında bu bile 21. Yüzyıl içerisinde müslümanların akıl ve bilimi esas alamadıkları için cehaletini gösteriyor. Ötesi ise ölüme inandırılmış toplulukların cennete gideceği. Aslında anlamak istemedikleri bir siyonist – haçlı planın birer neferi oldukları. Fark ettiklerinde çoğu ölmüş ve cennet yerine başka bir yere gitmiş olacaklar. Ben açıklamış olayım.
Evet yazı dizimiz burada biter. Anlayanlar için tabi ki;
Güzel günler hepimizin olsun.
Son kitabım MÜHÜRLÜ VAGON çıktı.
Bir ricam var.
Sevgi ve saygıyla!
Atabey H.Hakkı Kahveci