KARŞINIZDAYIZ!

Yayınlama: 03.08.2018
3
A+
A-
Cem Ayaz Yazar, Emekli Deniz Astsubayı. 1969 İzmir doğumludur. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de, yükseköğrenimini de 1989 yılında deniz astsubay meslek yüksekokulunda(o zamanki adı Astsubay Sınıf Okulu ) ve daha sonra da Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Programı’na devam ederek tamamlamıştır. Deniz kuvvetleri komutanlığında, yurtiçi ve yurtdışında 28 yıl seyrüsefer branşında çeşitli kadrolarda, personel, amir, birlik komutanı olarak görev yapmış ve 2012 yılında istekle emekliye ayrılmıştır. Yaklaşık 20 yıldır edebiyat ile iç içe bir yaşam sürmekte, çeşitli internet sitelerinde yüz elliye yakın şiir, makale çalışmaları yayınlanmakta olup edebiyat dünyasının önemli isimleri tarafından da şiir ve deneme türünde deniz ve denizcilik konularında birincilik ödüllerine layık görülmüştür. Çalışma hayatına katılım aşamasında, üretime ve eğitime verdiği önemle, Arel Üniversitesi, Mektebim eğitim kurumları gibi eğitim kurumlarında idari işler müdürü olarak görev yapmıştır. Şubat 2018’de Ulak Yayınlarından ‘’Vatan Kaderine Terk Edilemez’’ adlı ilk kitabı yayınlanmıştır. parlamentohaber.com’da haber müdürlüğü görevinde bulunmuştur.

    Düşünce ve endişenin labirentlerinde,
    bir korku filminin ürpertisiyle
    olanı biteni anlamlandırmaya çalışmaktayız.

    Bir karabasanın son halidir,
    bağırır,çağırırız fakat , uzanan el dost mu, yoksa düşman mıdır farkına varamaz, içinden çıkamayız.

    Duyduğumuz sesler,
    yaşanılan ihanet ve acılar,
    dün de olduğu gibi
    kayıp giden hayatlar.

    Adı mı ?
    Adlandıralım mı ?
    Adı, adı batasıca istikrar.

    Bana bir kaos ver, ben de sana,
    istediğim demokrasiyi getireyim tezgahı.

    Doğru bildiğimiz yalanlar, yalan sandığımız doğrular, ha at izi, ha it izi, bir yanda inim inim inleyen bir memleket, kardeşin kardeşe efsunlu kalleşliği, diğer yanda ise ezanlı, selalı bol kornalı kutlamalar .

    Bir deli , belki de iki, hatta üç,dört beş kim bilir ?
    Üst akıl,alt akıl, yan akıl, bilmem ne bela.
    Kuyuya atılan taş ve o taşın altında kalanlar .

    Dün kucak kucağa,
    dün yol arkadaşı,
    dün secdesi aynı,
    duası aynı,
    dün,
    her isteneni veren
    ve her isteneni alan,
    değil midir,
    üzerimize çullananlar ?

    Seni,bana, beni ötekine yabancılaştıranlar.
    Kim bunlar ?
    Yakınlarda ya da uzakta mıdırlar?

    Sorular,sorular.
    Şimdilik cevapları gün yüzüne çıkmayı bekleyen, çok bilinmeyenli bir denkleme ait sorular.

    İnlerini bilmem ama,
    hücrelerimize kadar sızan, sızıp da cerahatlaşan, ha bugün, ha yarın derken, üç beş gün önce yüreğimizde patlayan bir travma.
    Bir travma değil midir elimizde kalan
    ve soru içindeki bu cevapsız sorular?

    Sorularla boğuşurken düşünen akıl, sorması gerekenlerin dilinde demokratik bir mutluluk yalanı ve gözlerimizin içine baka baka, kaçak mabedlerde utanmaz tokalaşmalar.

    Mehmed’i kırbaçlayan,
    Mehmed’i boğazlayan bir yanda,
    dönüp bakınca öteki yana,
    adressiz,
    sözleri yuvarlak,
    masal soslu demokrasi kutlayıcılar,
    ve zanlı demokrasilerinin Pirus zaferleridir ortaklıklarına kar kalan .

    Ey ile başlayan,
    vah ile devam eden,
    eh ile süre gidecek
    bir ezber demokratlığıdır yaşanan.
    Eyvah diyenler ile eh buna da şükür kıskacında yarım kalan hayatlar.

    Silivri’den hatırlıyorum bu yüzleri.
    Adı mahkeme,özü zülumhane,
    Nemrut Mustafa Paşanın kürsüde celladları
    ve bugün gibi aklımda,
    kandıran ve gönüllü kananlar.

    Oradaydık bizler.
    Sizler de orada.
    Siz vurdunuz kelepçeyi umuda,
    sizlerin suçudur,
    Silivri’den Boğaz köprüsüne dikilen şeytan,
    elinizde izleri ,
    kul görmezse Allah görür,
    ortadadır olan biten,
    her şey ulu orta .

    Şimdi bozuk bir plak gibi
    dönüp duruyor hikaye ekranlarda.

    Vahşet mi,cinnet mi,
    utanç ya da destan mı,
    kimin uğrunda.
    Herkes saltanatına bakar kayığının,
    kürek çekeni oldukça .

    Kimileri çaresizdir,
    Kandırılmaya bağlamıştır ya olan biteni ,
    ne demeli,
    güler misin, ağlar mı bu duruma ?

    Unutursak kalbimiz kurusun,
    üçer üçer götürür, üçer beşer bölüşürlerdi
    hatırla.

    Sıkışınca kuyruk,
    kanan ve kandırılanlar. İster kan,
    ister kanma.

    Oturdukları yerden bakınca,
    herkesi kendileri gibi
    ” ahmak ” zannederler .
    Bu laflara şaşırma.

    Dün ne dediysek o dur bugünkü sözümüz.
    Her istediklerini verdiğiniz gün de,
    her istediklerinden bir fazlasını almak için dehlizlerinden çıktıkları gün de
    yalpalamayacak,
    dün, ondan önceki gün,
    o kanlı gün,
    bugün ve yarınlarda da,
    değişmeyecek duruşumuz.

    İster dinci
    ister etnik bölücülüğünüz ile gelebildiğiniz kadar, sövebildiğiniz kadar,
    böle bildiğiniz kadar, gelin, sövün, bölün.

    Elinizden geleni ardınıza koymayın.
    Bir fazlası, bin fazlası kadar,karşınızdayız.

    Atatürk ile kalın.
    Selam ile…

    Türkiye'nin siyaset, medya ve gerçekçi haberlerinin yer aldığı haber portalı