Düşünce ve endişenin labirentlerinde,
bir korku filminin ürpertisiyle
olanı biteni anlamlandırmaya çalışmaktayız.
Bir karabasanın son halidir,
bağırır,çağırırız fakat , uzanan el dost mu, yoksa düşman mıdır farkına varamaz, içinden çıkamayız.
Duyduğumuz sesler,
yaşanılan ihanet ve acılar,
dün de olduğu gibi
kayıp giden hayatlar.
Adı mı ?
Adlandıralım mı ?
Adı, adı batasıca istikrar.
Bana bir kaos ver, ben de sana,
istediğim demokrasiyi getireyim tezgahı.
Doğru bildiğimiz yalanlar, yalan sandığımız doğrular, ha at izi, ha it izi, bir yanda inim inim inleyen bir memleket, kardeşin kardeşe efsunlu kalleşliği, diğer yanda ise ezanlı, selalı bol kornalı kutlamalar .
Bir deli , belki de iki, hatta üç,dört beş kim bilir ?
Üst akıl,alt akıl, yan akıl, bilmem ne bela.
Kuyuya atılan taş ve o taşın altında kalanlar .
Dün kucak kucağa,
dün yol arkadaşı,
dün secdesi aynı,
duası aynı,
dün,
her isteneni veren
ve her isteneni alan,
değil midir,
üzerimize çullananlar ?
Seni,bana, beni ötekine yabancılaştıranlar.
Kim bunlar ?
Yakınlarda ya da uzakta mıdırlar?
Sorular,sorular.
Şimdilik cevapları gün yüzüne çıkmayı bekleyen, çok bilinmeyenli bir denkleme ait sorular.
İnlerini bilmem ama,
hücrelerimize kadar sızan, sızıp da cerahatlaşan, ha bugün, ha yarın derken, üç beş gün önce yüreğimizde patlayan bir travma.
Bir travma değil midir elimizde kalan
ve soru içindeki bu cevapsız sorular?
Sorularla boğuşurken düşünen akıl, sorması gerekenlerin dilinde demokratik bir mutluluk yalanı ve gözlerimizin içine baka baka, kaçak mabedlerde utanmaz tokalaşmalar.
Mehmed’i kırbaçlayan,
Mehmed’i boğazlayan bir yanda,
dönüp bakınca öteki yana,
adressiz,
sözleri yuvarlak,
masal soslu demokrasi kutlayıcılar,
ve zanlı demokrasilerinin Pirus zaferleridir ortaklıklarına kar kalan .
Ey ile başlayan,
vah ile devam eden,
eh ile süre gidecek
bir ezber demokratlığıdır yaşanan.
Eyvah diyenler ile eh buna da şükür kıskacında yarım kalan hayatlar.
Silivri’den hatırlıyorum bu yüzleri.
Adı mahkeme,özü zülumhane,
Nemrut Mustafa Paşanın kürsüde celladları
ve bugün gibi aklımda,
kandıran ve gönüllü kananlar.
Oradaydık bizler.
Sizler de orada.
Siz vurdunuz kelepçeyi umuda,
sizlerin suçudur,
Silivri’den Boğaz köprüsüne dikilen şeytan,
elinizde izleri ,
kul görmezse Allah görür,
ortadadır olan biten,
her şey ulu orta .
Şimdi bozuk bir plak gibi
dönüp duruyor hikaye ekranlarda.
Vahşet mi,cinnet mi,
utanç ya da destan mı,
kimin uğrunda.
Herkes saltanatına bakar kayığının,
kürek çekeni oldukça .
Kimileri çaresizdir,
Kandırılmaya bağlamıştır ya olan biteni ,
ne demeli,
güler misin, ağlar mı bu duruma ?
Unutursak kalbimiz kurusun,
üçer üçer götürür, üçer beşer bölüşürlerdi
hatırla.
Sıkışınca kuyruk,
kanan ve kandırılanlar. İster kan,
ister kanma.
Oturdukları yerden bakınca,
herkesi kendileri gibi
” ahmak ” zannederler .
Bu laflara şaşırma.
Dün ne dediysek o dur bugünkü sözümüz.
Her istediklerini verdiğiniz gün de,
her istediklerinden bir fazlasını almak için dehlizlerinden çıktıkları gün de
yalpalamayacak,
dün, ondan önceki gün,
o kanlı gün,
bugün ve yarınlarda da,
değişmeyecek duruşumuz.
İster dinci
ister etnik bölücülüğünüz ile gelebildiğiniz kadar, sövebildiğiniz kadar,
böle bildiğiniz kadar, gelin, sövün, bölün.
Elinizden geleni ardınıza koymayın.
Bir fazlası, bin fazlası kadar,karşınızdayız.
Atatürk ile kalın.
Selam ile…