Dünden beri bir o koltuğa, bir bu koltuğa oturuyorum. Elim kumandaya gidiyor, tv kanallarını teker teker dolaşıyorum.
Hangi kanalda kim, neyi konuşacak biliyorum.
Mütareke basını.
Sanki mütareke basını.
Mal bulmuş mağribiler salyalarını ekran ekran saçıyor.
Kalkıp bir kahve yapayım diyorum hem de şekersiz. Orta severim kahveyi oysa. Bu seferki acı versin ağız tadına.
Biz bu filmi daha önceden de görmüştük.
Biz bu filmi daha önceden de görmüştük.
Silivri’de.
Silivri kumpas mahkemelerinde.
Kahvenin şekersizini de oradan biliriz. Yaz sıcağında duruşma aralarında beklemelerden, beklemelerden. Çadır önü dertleşmelerden. Elimizde kitaplar, kalemler, göğsümüzde giriş kartı yaftası, adalet nöbetinden.
Dünden beri umutla karışık bir keder.
Ne olacağını biliyoruz.
Akbabalar, sırtlanlar, çakallar çullanacak üzerlerimize.
Kapımıza dayanan el tanıdık.
Kapımıza dayanan el tanıdık.
Bir göğüs ağrısı…
Dün Oktay’ın
Dün Cem Aziz Çakmak’ın
Dün Yarbay Ali Tatar’ın
Dün Kuddusi Okkır’ın
Dün Müyesser’in
Dün Zafer yüzbaşının
Dün, dün, dün
Kapımıza dayanan el bir tanıdığın…
Evin içinde dört dönüyorum.
Rahat kanepem, sıçak çayım, keyif vermiyor. Pencereye vuran yağmur serinletmiyor.
Kapalı bir hava İzmir’de.
Asfalyalarım öylesine atmış ki, düne bugüne küfürler diziyorum.
Sıkışıyor nefes bazen.
Sıkışıyor nefes bazen, daralıyorum.
Aynı sorgu, aynı zindan, aynı yüzler,aynı senaryo.
Kaldığı yerden.
Kaldığı yerden…
Eş, dost, sevgili arıyor.
Yok bir şeyim.
“Yok bir şeyim” benim sevmediğim yalanım.
Benim sevmediğim pembe yalanım.
Var aslında, aslında var…
Sabah saatleri.
Arasam mı?
Aramalıyım.
Babam gibi severim.
Çalıyor telefon.
-Komutanım nasılsınız, ellerinizden öperim.
-Sağ ol Cem’ciğim iyiyim.
-Komutanım, elinize yüreğinize sağlık, gurur duydum sizlerle.
-Sağ ol Cem’ciğim.
-Var mı bir sıkıntı, gelişmeleri takip ediyoruz da?
-Yok şimdilik ama bavulumu hazırladım. Alışığız biz bunlara.
Balyozdan.
Balyozdan…
-Komutanım yapacağımız bir şey var mı? Sesimiz oldunuz.
-Cem’ciğim, biz 16 yaşında bu üniformayı giydik. Bu devlet, bu millet, bizi okuttu, giydirdi, baktı, büyüttü. Emrimize Mehmetçik, emrinize milyon dolarlık denizaltı verdi. Şimdi 80 yaşındayım. Bu millete, bu memlekete borcumuz var.
Balyoz’dan öğrendik.
Balyoz’da ödedik.
Yine ödeyeceğiz…
-Ellerinizden öperim. Saygım ve sevgim sizinle.
-Sağ ol Cem’ciğim gözlerinden öperim.
Sonrası.
Sığamıyor insan bir yerlere. Oysa zamana keyif katmayı bilirim. Mayıs ayında yeni kitabım çıkacak. İki kitap çalışmam bilgisayarımda beni bekliyor. Uğraşı çok anlayacağınız. Sağa dönüyorum, sola dönüyorum olmuyor. Bir kaç arkadaş, dost ile veryansın etme halleri.
Akıl gözaltında.
Akıl sorguda.
Biz bu filmi daha önce gördük.
Biz bu filmi daha önce de izledik.
Bu acı kahvenin tanıdık kokusu genizde. Dünden beri, gururla karışık, övünçle karışık, isyanla karışık bir ruh hali. Acaba kimi arasam? Acaba kime döksem öfke mi?
Ataol usta yüreğe su serper;
“Siz hangi piç köklerden türediniz,
Kimsiniz, neden böylesiniz
Nasıl boğuldunuz içinde ihanetin.
Ne çok hain.
Zaman geçer, devran döner
Yıkılır sarayı, zindanı zalimin
Efendi uşağını terk eder
Gereği kalmayınca hizmetin
Hele azıcık da diklendiniz mi
Yersiniz kaçınılmaz tekmeyi
Hadi, sıkıysa diklenin
Ne çok hain
Kimliksizler, omurgasızlar
Hedefisiniz şimdi lanetin.
Ne hizmetinde olduğunuz iktidar
Ne sahte parıltısı şöhretin
Kurtaramayacak sizi bu lanetten,
Halkın içinde yükselen nefretten,
Artık hiç değilse susmayı deneyin.
Ne çok hain… “
Alesta bavulları, alesta!
Ne Erdemli bir yürek.
Ne yüce bir duruş.
Ne büyük bir karar.
Yaş 80
Yaş neredeyse Cumhuriyet!
Yaş neredeyse Cumhuriyet!
İçim içime sığmıyor.
İçim içime sığmıyor.
Biz bu filmi daha önce de izlemiştik kumandanım.
Niyet belli.
Akıbet mi?
145. benim
146. sen
147,148,149 başkaları.
1283!
1283!
1283 burada!
Ne erdemli yürekler.
Yaşım 80 diyor Kumandan.
Yaş neredeyse Cumhuriyet!
Yaş neredeyse Cumhuriyet!
Bu topraklarda Mustafa Kemal’ler yenilmez!
Bu topraklarda Mustafa Kemal’ler yenilmez!
Alesta bavulları, alesta!
Amiraller onurumuzdur.
Rotamız da Cumhuriyet…
Atatürk ile kalın.
Selam ile…
Cem Ayaz