1 – Kurduğumuz tüm devletleri umursamazlık ve bilinçsizlik sebebiyle kaybettik. Ama hiçbir ders almamışız. Bize yutturulan çeşitli gerekçelerle 17 Milyonluk istilâ ordusuyla resmen işgale uğradık. Sokaklarda, kuralsızca yatanlar, kendi şehri gibi gezenler var. Göçmen, Mülteci, Sığınmacı dediğin her şeyden önce mahcuptur, mahzundur, küstah ve yüzsüz değil. Bunlar düpedüz, İşgalci, İstilacı ve Yağmacı.
2 – Ülkenizin darmadağın olmasına çok üzülmüşsünüz anlaşılan. Bilakis sevinçten ve mutluluktan uçuyorsunuz çünkü çok daha güzel bir ülkeye çekirge sürüsü gibi çöreklendiniz. Üreme hızınız da ne hikmetse iki katına çıktı, hayırdır? Hangi akla hizmeten bu kadar çok çocuk yapıyorsunuz? Emir komuta merkeziniz öyle mi talimat verdi size? Nereden geliyor bu değirmenin suyu, söyleyin de biz de bilelim bu işin sırrını. Her piknikte sizi görüyoruz, adalarda, modalarda, gezi teknelerinde, tüm keyif ortamlarında siz varsınız. AVM’de, plajlarda, tatillerde, trafikte, çay bahçelerinde siz varsınız. Mülteci çadırda, Sığınmacı da kamplarda olur. Nedir bu yüzsüzlük, nedir bu utanmazlık ve pervasızca rahatlık. Nereden geliyor bu samimiyet? Nesiniz siz, kimsiniz, ne vakit kardeş olduk? Kim karar verdi buna? Bu kardeşlik niye hep tek taraflı kazanç üzerine? Ben senin petrolünü kardeşin olarak doldurabiliyor muyum aracıma? Neyin kardeşliği bu? Madem ki kardeşiz şu Kıbrıs Türk Cumhuriyetini bir tanıyıverseydiniz de görseydik kardeşliğinizi. Hangi uluslararası platformda bize destek oldunuz, söyleyin de bilelim. O nasıl bir kardeşliktir ki teröristleri yıllarca, koynunuzda barındırdınız. Hem niye bu politikaları dine bağlıyorsunuz ki? Sorgulanamazlık kazanmak için mi? Aynı dine mensup olmamız, istila edilmemizi gerektirmez ki. Ne hakkınız var dini bu şekilde suistimal etmeye? Hem madem ki din kardeşiyiz camilerde vakit namazlarında neden yoksunuz? Ama ne hikmetse cafe’ler, barlar, diskotekler, nargile salonları, hep sizlerle dolu. İşin ilginç tarafı; Vücut geliştirme salonları ve Atış poligonlarında da hep sizler varsınız, hayırdır bu neyin hazırlığı böyle? Bayramlarda koşa koşa memleketinize tatile gidiyorsunuz. Madem ki orada savaş var orada işiniz ne, yok eğer ülkenizde savaş yok ise burada işiniz ne?
3 – Madem ki bu işte din ön planda o halde neden, aynı dine ve milliyete mensup olduğunuz, aynı dili konuştuğunuz ve daha kolay adapte olabileceğiniz, bizden daha koyu Müslüman olan Ürdün, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Lübnan gibi ülkelere gitmediniz ki? Neden, çünkü onlar sizin ne mal olduğunuzu kendilerinden bildikleri için almadılar.
4 – Gece olduğu zaman sürüler halinde ortaya çıkıp bulunduğunuz çevrenin keşfini yapıp kroki çıkartarak hafızanıza kaydediyorsunuz. Çoğu kimse bunun farkında değil ama bu konulara vakıf olanlar, kişisel askeri altyapınızı oluşturduğunuzun ve hummalı bir hazırlığın içerisinde olduğunuzun bilincinde.
5 – Zaten bu işin böyle olacağı, Suriye sınırındaki arazinin tarıma kazandırılması yalanı ile mayınların sökülmesinden belliydi. Sahi ne oldu, mayınların söküldüğü yerler tarıma kazandırıldı mı bari, iyi mahsul alıyor muyuz oralardan? Türkiye’nin her yerini ektik, biçtik mahsul aldık yetmedi de sıra sınırlarımızdaki mayınlı arazilere mi geldi? Suriye sınırındaki mayınlar sökülünce sınırlarımız daha mı güvenli hale geldi? Madem ki öyle, sınırlarımızı tamamen kaldırın da olsun bitsin bu iş. Hani, “Hudut Namus” tu. Hani, kuş uçsa haberimiz oluyordu. Hani Dron ve Uydularımız her şeyi görüyordu. Anlaşılan o ki sınır güvenlik sistemimiz sadece kuşların geçmesine engel oluyor, insanların değil. Diğer şehirler neyse de, neden her gelenin yarısı İstanbul’da. Çünkü bizleri özellikle de İstanbul’ dan kovmak için, değil mi?
6 – Bak anlatayım niye almamalıyız, hiç kimseyi;
a – Şehre gelip Türklere bile yetmeyen daire kiralarını arttırmasın diye, alınmaz.
b – Kültürün bedendeki beyni olan şehirleri arabesk hâle getirip kültürü bozmasın diye, alınmaz.
c – Tarihi yapılara zarar vermesin diye, alınmaz.
ç – Su, elektrik, kanalizasyon hatları üzerinde ekstra altyapı yükü sebebi olmasın diye, ürünlerin, etin, yağın, buğdayın belli miktarda üretildiği ülkendeki arz talep dengesi ( tüketici enflasyonu vb. dahil ) bozulmasın diye, alınmaz.
d – Ölenlere yer kalmamış, mezarlıkları zaten kısıtlı olan şehirlerde şehir sakinlerinin, vatandaşların kullanımına ayrılmış mezarlarda, parklarda, sayfiye merkezlerinde yığılma olmasın diye, alınmaz.
e – Vatanın sahiplerinin huzuru bozulmasın, sokaklara milletin kızları, kadınları rahat çıksın diye, alınmaz.
f – Geride bıraktığı ülkesindeki mezhepçi çatışmaları ve kan davalarını, kendi değer yargılarını, yaşam tarzını, kültür ve alışkanlıklarını, geldiği ülkeye getirip dayatmasın diye alınmaz.
g – Şehirli olmadıkları için değil, şehirli olsalar da, alınmaz
h – Uygur Türklerine, Irak Türklerine kapalı olan sınırlar, madem ki öyle, Türk olmayanlara da açılmaz ve hele ki Türk olmayanlar hiç, alınmaz.
ı – Akıllanmadık, Akıllanmıyoruz, Akıllanmayacağız vesselam. Saddam’ın kimyasal silah saldırısı üzerine sınırlarımızdan içeri alıp vatandaşlık verdiğimiz kişiler bile, 5 bin yıldır bu topraklardayız diye twit atıp kendilerini yerli, seni yabancı görüyor ve sahibi olmadıkları toprakları kendilerine ait görüp bir de meclise vekil sokuyor. Peki ya sonra? İşte bunun için, alınmaz.
i – Devlet yönetimi, Ensar, muhacir, gönül, vicdan kelimeleriyle değil, milli çıkarların korunduğu politikalarla, bu ülkenin asli unsuru ve vergi mükellefi olan Türk milletinin çıkarları gözetilecek şekilde yapılır. Devlet, duyguyla değil milli menfaatlere dayalı mantık kuralları ile yönetilir. Bunu bilmeyenlere Orhun abidelerini, değil okutmak, gözlerine soksan yine anlamaz.
j – Asıl sebep şu ki, işin içerisinde art niyet olduğu için alınmaz.
7 – Türkiye, kendi evlatları dışındaki hiç kimsenin vatanı değildir. Ya yabancıları seveceksin ya da ülkeni, ikisi birden asla olmaz, kimse kendini kandırmasın.
8 – Eğer vatanınızı gerçekten seviyorsanız, Yabancılarla evlenmeyin, arkadaşlık kurmayın, iş yapmayın, alışveriş yapmayın. Şiddet asla! Ama onlara hep yabancı olduklarını ve buraya ait olmadıklarını hissettirin. Onları kabul ettiğinizde başınıza bela etmiş olursunuz. Misafire evinin yatak odasını ve salonunu verdiğinde kendi evinin konforunu özlemez. Şehirler ülkelerin salonlarıdır. Çöl kültürüne sahip, çadırdan çıkmaması gereken milyonları da medeniyetinin en mahrem abidesi olan şehirlerine alırsan bir daha geri gitmez. Kendinize şu soruyu sorun; evinizde kaç kişiyi misafir edebilirsiniz ve kaç gün tahammül edebilirsiniz? Yabancı ülkelerde yaşan Türk vatandaşlarından, o ülke asli halkının rahatsızlığı var ise onların da rahatsızlık ve endişelerini dile getirmeleri, tabii ki en doğal haklarıdır.
9 – Bu duruma karşı, gözlerimiz kapalı, kulaklarımız tıkalı vaziyette duyarsız kalmaya devam edersek sizce bu işin sonu nereye varır dersiniz? Bu saatten sonra bu ülkeyi ılımlı ve alışılagelmiş yumuşak politikalar kurtaramaz. Memleketin çivileri yerinden öylesine oynamış, memleket öylesine yoğun bir iç ve dış tehdit altında ki. Bu saatten sonra ancak gizli ve şiddetli bir TÜRK IRKÇILIĞI çözüm olabilir.
10 – Sahip çıkmazsan zamanında memleketine, maskara olursun eninde sonunda birilerine. Maskara olmak istemiyorsan bir gün birilerine, o halde sahip çık zamanında memleketine. Ondan sonra ağlama; “Ah memleketim, vah milletim” diye.