Yaklaşık 16 yıllık emekliyim.
Kıt kanaat geçinip gidiyorum.
Namerde muhtaç olmadan.
Devlete bu kadar hizmet et.
Sonunda devlet sana desin ki yeter.
Emekli olmaya hak kazandın.
Çekil bir kenara.
Yerini başkaları doldursun.
Ben de salak salak bu manevi emre uydum.
Aç ve açıkta gezenlere yer açtım, genç yaşımda.
Ama ne bileyim maaşım yarıya düşecek.
Hâlbuki etrafımı torunlarım sarınca gördüm ki ayrılmakla hata yapmışım.
Bu yaştan sonra da kimse bana iş vermez.
Maaşım da yarıya düştü.
Ama torun sayısı altıya çıktı.
Etrafına bir vesile ile toplandıklarında koltuklarınız kabarıyor.
Herkes dede diyor.
Ben ise elim boş.
Tam da paraya ihtiyacım olduğu zaman.
Babam bana almamıştı, ben de torunlarıma kitaptan başka hediye almadım. Almayacağım, şartlar ne olursa olsun.
Seçim öncesi Sayın Mansur YAVAŞ’a dediğim gibi: Sayın Başkan okumayan toplumlar Türkiye gibi olur. Bu nedenle oturduğum siteye bir okuma evi açarsanız 2.000 kitap benden.
Sayın Başkan’ı bekliyorum.
Şimdi ise sendikaları görmezden gelen kamu otoritesi yüzde 4 ya da 3’ler etrafında dönüyor.
Sonra da bunun adına ”zam” diyor.
Kendilerine gelince kepçe ile alıyorlar.
Nasılsa hesap soran yok diye.
Ama eminim ki hesap soran ya da soracak olan vardır.
O nedenle unutmasınlar ki; “Dün sizin gibiydik, yarın bizim gibi olacaksınız.”
İnsan ömrü bu nerede ve ne zaman biteceği belli değil. Ama unutulmamalıdır ki; “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.”
Yine unutulmamalıdır ki para; “Çok şeydir ama her şey değildir.” Yine okuryazar olmayan anacığımın bir sözü var: “Oğlum üzülme parayı köpeğe versen yemez.” Diye.
Ben bütün bunları tekrar ederek teselli buluyorum.
Bunları torunlarımla da tartışıyorum.
Ama ya şimdi hırsızlıkları ve usulsüzlükleri nedeniyle yargı kapısına gideceklerin hali parayla değişilir mi?
Alaeddin Usta