Yazar Ferdi Güçyetmez, NATO şemsiyesi altında adaları silahlandırmaya devam eden Yunanistan’ın hem adalarda bulunan askeri teçhizat ve personel verilerini hem de kıta sahanlığını ihlal ederek silahlandırdığı adalara ilişkin önemli açıklamarda bulundu
Bu analizde NATO şemsiyesi altında adaları silahlandırmaya devam eden Yunanistan’ın hem adalarda bulunan askeri teçhizat ve personel verilerini hem de kıta sahanlığını ihlal ederek silahlandırdığı adaları haritalar üzerinde incelemeye çalıştık.
Ege’de yaşanan sorunlar Türk-Yunan ilişkilerinin ana eksenini oluşturmaktadır. Özellikle Ortadoğu coğrafyasına odaklandığımız zamanlarda bu bölgede yıllardır belli başlı sorunlar sürekli aynı şekilde karşımıza getirilmektedir.
Bu sorunlardan en önemlileri ise her iki ülkenin doğrudan egemenlik hakları ile ilgili olan ve Türkiye’nin güvenliği açısından önemli olan Adaların silahlandırılması, Kıta Sahanlığı ve Karasuları sorunlarıdır. Lozan Barış Antlaşması ile ilkeleri kararlaştırılan ancak henüz harita üzerinde belirlenip bir anlaşmaya bağlanmamış olan karasularının belirsizliği ile birleşince Ege’deki statükoyu tartışmalı ve duyarlı hale getiriyor.
Ege denizinde Yunanistan ve Türkiye arasında yaşanan sorun uluslararası hukukta kabul edilen sözleşmenin Türkiye tarafından imzalanmayıp, Yunanistan tarafından kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Lozan Antlaşması Ege’deki karasuları 3 mil olarak kabul edilmiştir. 17 Eylül 1936 tarihinde Yunanistan bir yasa ile karasularını 6 mile çıkarmıştır. O dönemde iyi olan Türk-Yunan ilişkileri nedeniyle, Türkiye buna ses çıkartmamıştır. Böylece Yunanistan’ın Ege’deki payı %35’e çıkmıştır. 6 mili ancak 1964’te uygulamaya başlayan Türkiye ise, %8,8’lik bir paya ulaşmıştır.
Eğer Ege’deki karasuları 12 mile çıkarsa bu oranlar sırasıyla %63,9 ve %10’a yükselecektir. Bunun nedeni Ege’deki 12 mil olayının aslında bir adalar sorunu olmasıdır. Yunanistan’ın Ege’de, bir kısmı da Türkiye’ye çok yakın yerlerde bulunan 2383 adası bu ülkeye böyle bir avantaj sağlamaktadır. Anlaşmazlıklar Türkiye’nin TPOA’ya (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) petrol arama izni vermesi ile zirveye tırmanmış Yunanistan bunu 7 Şubat notasıyla protesto etmiştir.
Sözleşmenin Türkiye tarafından imzalanmamasının ve Yunanistan’ın 12 mil kararında ısrarcı olmasının nedeni Ege denizinde bulunan Yunan adalarının her birinin 12 mil kara suyunun olmasından kaynaklanmaktadır.
İstatistiksel olarak; Yunanistan için 6 mil kabul edilirse, Ege denizi üzerinde %40 hakimiyet sağlarken, 12 mil kabul edilirse bu oran %60.33’e kadar çıkmaktadır. Bu dağılım içerisinde Ege’de uluslararası antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların karasuları % 10,65, uluslararası sular veya açık deniz olarak kalan bölgenin oranı ise % 20,02’dir. Bu durum Türkiye’nin Ege Denizinin %60.33’lük kısmında avlanamayacağı, rezervlerden yararlanamayacağı, balıkçılık yapamayacağı, askeri uçakların serbestçe uçup tatbikat yapamayacağı hatta bu sınırlar içinde olan bir Türk gemisinin içinde işlenen suça Yunan hukuk kurallarının uygulanacağı anlamına gelmektedir.
Hem ekonomik, hem siyasi hem de hukuki açıdan Türkiye zor bir duruma düşerken, Yunanistan avantajlı konuma geçmektedir. Üzerinden bir insanın bile yaşamadığı adacığın 12 millik kara suyunun olması, bunun sonuncunda Ege denizinin %60.33’ine Yunanistan’ın hakim olması Türkiye için kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerde güvenlik açısından bir diğer önemli sorunu ise, Yunanistan’ın egemenliği altında yer alan, ancak, uluslararası antlaşmalarla silahsızlandırma yükümlülüğüne girmiş olduğu adaları, önce gizli daha sonra açıktan, silahlandırmaya başlaması oluşturmaktadır.
Bu cihaz Askeri uçakların geceleri güvenli iniş kalkış yapmalarına yaramaktadır. Bunun yanı sıra Midilli ve Rodos adalarında birer tümen Sakız, Sisam, İstanköy, ve Limni Adlarında birer Tugay bulunduran Yunanistan’ın bununla birlikte adalarda oluşturulan milis kuvvetleriyle birlikte 100.000 ‘i aşkın sayıda kuvvet kollukları bulunmaktadır.
Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri Ümit Yalım’ın Koyun, Eşek, Bulamaç, Hurşit, Kalolimnoz ve Keçi adaları üzerinde konuşlu olan askeri birlikleri harita üzerinde incelediğimizde adaların kıta sahanlığı olarak bizde olduğu görülmektedir.
Midilli Adası: 1 tümen ve buna bağlı ana birlikler; 2 piyade alayı, 7 piyade taburu, 1 özel milli muhafız taburu, 3 tank taburu, 4 top taburu, 1 uçaksavar taburu, 15.000 asker.
Sakız Adası: 1 tugay ve buna bağlı ana birlikler; 1 piyade alayı, 4 piyade taburu, 1 özel milli muhafız taburu, 1 tank taburu, 1 uçaksavar taburu, 7.500 asker.
Sisam Adası: 1 tugay ve buna bağlı ana birlikler; 1 piyade alayı, 4 piyade taburu, 2 mekanize tabur, 2 tank taburu, 2 top taburu, 1 uçaksavar taburu, 7.500 asker.
Rodos Adası: 1 tümen ve buna bağlı ana birlikler; 2 piyade alayı, 7 piyade taburu, 1 özel milli muhafız taburu, 3 top taburu, 1 komando taburu, 1 uçaksavar taburu, 7.500 asker.
İstanköy Adası: 1 tugay ve buna bağlı ana birlikler; 1 piyade alayı, 4 piyade taburu, 1 özel muhafız taburu, 2 tank taburu, 8.000 asker.
Görüldüğü üzere Yunanistan askerden arındırılması gereken adaları hızla silahlandırmakta ve asıl tehdidin kendisi olduğu gerçeğini de gözler önüne sermektedir.1990’larda ise Meriç Yakası ve Anadolu’nun karşısındaki adalardan geçen ilk savunma hattı tespit etmiş ve bu hattan başlayarak bütün Ege’yi Yunanistan’ın siyasi ve ülke bütünlüğü içerisinde mütalaa eden bir “ Yeni Savunma Doktrini ” uygulamaya koyacağını açıklamıştır. Bu politikayla da Yunanistan Türkiye’ye karşı düşmanca tavır takındığını resmen ilan etmişti.
Türkiye ve Yunanistan’ı Ege Denizi ile ilgili olarak karşı karşıya getiren sorunların ve bu sorunlara ilişkin konuların gözden geçirilmesi, çözümün ne denli güç olduğunu göstermektedir.
Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler bakımından Türkiye, Silahlı Kuvvetleri ile, dış politika kararlarının belirgin etkisini diğer ülkelere muhakkak göstermelidir. Bu durum bir yanıyla ulusal güvenlik boyutu, diğer yanıyla stratejisini belirleme bakımından ülke güvenliği için önemli bir konudur.
Yunanistan konusu Milli Güvenlik hususu çerçevesinde ele alınırken Türkiye’nin ulusal güvenliğini yakından ilgilendiren terör hareketleri ve terör örgütlerine verilen dış destekler, bölge ülkeleriyle ilişkiler, AB ile geliştirilmeye çalışılan ilişkiler ve bağlantılı şekilde Ortadoğu’da yaşanan hareketlerin ön planda tutulması ile dış politikalarının stratejik yönelimi ülke güvenliği bakımından son derece önemlidir..