Çavuşoğlu: IKBY referandumu iç savaşa ve bölgede istikrarsızlığa yol açabilir

AB ile Türkiye arasındaki gerginlik İslamafobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılıktan kaynaklanıyor

Çavuşoğlu: IKBY referandumu iç savaşa ve bölgede istikrarsızlığa yol açabilir
Yayınlama: 19.09.2017
4
A+
A-

Çeviri – Gonca Tokyol

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 'büyük bir hata' olarak nitelendirdiği Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ndeki bağımsızlık referandumunun Irak’taki Kürtlere daha fazla istikrar ya da hak getirmeyeceğini söyledi.

Meselenin Irak'taki Kürtlere anayasal haklar sağlanması olması durumunda Ankara'nın yardım etme niyetinde olduğunu ifade eden Çavuşoğlu, "Birlikte aracı olabiliriz, hatta onların hakları için garantörlük bile yapabiliriz" dedi.

Birleşmiş Milletler'e de referandumun durdurulması çağrısında bulunan Çavuşoğlu, ülkede ve bölgede iç savaşa, başka kargaşalara ya da istikrarsızlığa sebep olabileceğini savundu.

"AB küresel bir güç olmak istiyorsa…"

BM Genel Kurulu için gittiği New York'ta Al-Monitor’a konuşan AKP’nin kurucularından Çavuşoğlu, AB ile Türkiye arasındaki son gerilimi de değerlendirdi.

Gerilimin İslamafobi ve yabancı düşmanlığından kaynaklandığını savunan Çavuşoğlu, aynı zamanda Avrupa’daki seçimlerin de gündemi etkilediğini belirtti. Türkiye’nin konu sığınmacı krizine ve kıtanın güvenliğini sağlamaya gelince AB’ye belirgin bir desteğinin olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, Ankara’nın yeni başlıkların açılması konusunda hazır olduğunu ifade etti. Çavuşoğlu, "Eğer AB küresel bir güç olmak istiyorsa, daha kapsayıcı olmalı" diye konuştu.

"FETÖ’cüler ABD'de çok aktif"

17-25 Aralık operasyonlarının ardından görevinden istifa eden eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan hakkında ABD’de tutuklama kararı çıkarılmasını ‘politik motivasyonlu bir hamle’ olarak nitelendiren Çavuşoğlu, “FETÖ’cüler ABD’de çok aktif ve çok fazla para harcıyorlar” ifadelerini kullandı. Çavuşoğlu’nun Al-Monitor’un sorularına verdiği cevaplar şöyle:

Ankara, Irak Kürdistan’ın da 25 Eylül’de gerçekleştirilecek referanduma yönelik muhalefetini artırdı. Başbakan Binali Yıldırım, Birleşmiş Milletler’in de oylama konusundaki anlaşmazlığa dahil olabileceğini söylerken ne kastetti?

Başbakan, bir şemsiye kurum olarak BM’nin referandumu durdurması gerektiğini kastetti. BMGK da bu süreçte önemli bir rol oynayabilir. Türkiye, P5 ve Avrupa ülkelerin, yeni uluslararası toplum olarak hepimiz bu referanduma karşıyız ve ilk olarak Irak’ın toprak bütünlüğünü destekleyeceğiz. Ayrıca, bu referandum Irak’taki Kürtlere istikrar ya da daha fazla hak getirmeyecek. Hatta ülkede ve bölgede iç savaşa, başka kargaşalara ya da istikrarsızlığa sebep olabilir. Bu çok hassas bir konu. Biz, IKBY yetkililerine bu süreci durdurmaları çağrısında bulunuyoruz. Eğer sorun anayasal haklarsa bu konuda onlara yardımcı olabiliriz. Bizim Bağdat’a verdiğimiz mesaj da bu. Türkiye ve IKBY’nin belirtebileceği diğer ülkeler olarak aracılık yapabiliriz, hatta haklarını sağlamak için garantör olabiliriz.

"Referandumu durdurmak için güç kullanımı söz konusu değil"

Referandumla ilgili yaptığınız perşembe günkü açıklamada, “Türkiye’nin gerekmesi durumunda güç kullanmaktan çekinmeyeceğini” söylemiştiniz ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da referandum başlığının dahil edilebilmesi için ülkenin güvenlik konseyi toplantısını 27 Eylül’den 22 Eylül’e çekti. Ankara, IKBY lideri Mesud Barzani’yle devam eden iyi ilişkilerin bozulması riskini göze alabilir mi?

Biz, IKBY’yi, yetkililerini ve Peşmerge’yi destekliyoruz. IŞİD’e karşı mücadelede Peşmerge’yi biz eğittik, yani Irak’taki ya da Suriye’deki Kürtlerle herhangi bir problemimiz yok. Bizim problemimiz, terör örgütleri olan PKK ve YPG’yle. 

Referandum ciddi bir mesele. Bu büyük bir hata ve uluslararası toplumdan da herhangi bir destek görmedi. Bölge ve Irak’ta istikrarın yitirilmesine sebep olacak.

Perşembe günü Fransız mevkidaşım Jean-Yves Le Drian’la düzenlediğimiz basın toplantısında gelen “Türkiye referandumu durdurmak için güç kullanacak mı?” sorusu üzerine o cevabı vermiştim. Ancak güç kullanımı söz konusu değil. Buradaki mesele istikrar, güvenlik, ulusal birlik ve Irak’ın toprak bütünlüğü.

"Türkiye AB'yle yeni başlıklar açmaya hazır"

Ortadoğu’nun biraz dışına çıkıp da Avrupa’ya dönersek, Türkiye ve AB ülkeleri arasındaki gerilim son zamanlarda arttı. Türkiye’nin başmüzakerecisi AB ülkelerini Ankara’ya şantaj yapmakla suçladı, siz de geçen hafta AB ülkelerinin Türkiye konusundaki düşünce yapısını değiştirmesi gerektiğini söylediniz. İlişkiler nasıl düzeltilebilir?

Biz AB’yle tam üyelik için anlaşma imzaladık. Eğer Türkiye tüm kriterleri sağlarsa tam üye olabilmeli. Bunlar bizim ulaşmayı taahhüt ettiğimiz standartlar. Bu çok basit ve bizim bu konuda hiçbir problemimiz yok. AB’ye yeni başlıklar açmaya hazır olduğumuzu söylemeye devam ediyoruz.

Ancak problem politik, teknik değil. Neden Almanya Türkiye’nin üyeliğine şimdi itiraz ediyor? Çünkü kendi ülkelerinde seçimler var. Neden Avusturya Türkiye’nin üyeliğine şimdi itiraz ediyor? Çünkü ülkelerinde İslamafobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık artıyor ve ırkçı aday başkanlık seçimlerini kazanmak üzereydi. Onlar da seçimleri iptal ettiler.

Maçın ortasında kuralları değiştiremezsiniz. Bizim AB’yle herhangi bir problemimiz yok. Bizim Avrupa değerleri ve standartlarıyla, AB ülkeleriyle herhangi bir problemimiz yok, olamaz da. Ancak AB’nin ilk olarak şunu anlaması gerekiyor: Genişleme, dış ilişkiler, güvenlik ve komşulara dair politikaları gözden geçirmeleri ve revize etmeleri gerekiyor. Bunların hepsinde başarısız oldular.

“AB, Rusya’ya ve aday ülkelere nasıl davranacağını öğrenmeli”

Avrupa Birliği aynı zamanda üye ülkeler ile aday ülkeler arasında bazı farklar olduğunu da anlamalı. Ama bu üyelerin birinci sınıf, aday ülkelerin ikinci sınıf olduğu anlamına gelmiyor. AB diğerlerine nasıl davranacağını öğrenmeli.

AB, aynı zamanda Rusya’ya da nasıl davranacağını da öğrenmeli. Beğenin ya da beğenmeyin Rusya Avrupa’nın en büyük ülkesi. Aynı fikirde olmayabilirsiniz, -biz de birçok başlıkta Rusya’yla anlaşmazlık yaşıyoruz ama AB bundan sonra patronun kendisi olmadığını anlamalı. AB eğer küresel bir güç olmak istiyorsa daha kapsayıcı olmalı.

AB’nin Türkiye’den sonuç alabilmek için nasıl davranması gerektiğini öğrenmesi lazım derken neyi kastediyorum? Bizim AB’yle ya da AB üyeleriyle bir problemimiz yok. Benim neden Almanya’yla problemim olsun ki. 3.5 milyondan fazla Türk Almanya’da yaşıyor. Eğer Almanya’da istikrar varsa, bu onlar için iyi. Eğer Almanya daha güçlüyse, bu bir numaralı ticaret ortağı olan Türkiye için de iyi. O zaman neden Almanya’yla ilişkilerimizin kötü olmasını isteyelim ki? Neden?

Brüksel’deki mini NATO zirvesinde Alman liderlere (Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Başbakan Angela Merkel ve Dışilişkiler Bakanı Sigmar Gabriel’ çok basit bir soru sordum. Onlardan, Türkiye’nin tarih boyunca Almanlara ya da Almanya’ya yönelik saldırgan bir yaklaşım takındığı tek bir örnek vermelerini istedim. Olmadığını söylediler. O zaman Türkiye’den ne istiyorsunuz? Türkiye’yle ne probleminiz var? Türkiye’ye saldırmak oldukça popüler bir trend. Neden? Sebebi ne? Türkiye’ye ihtiyaçları olduğunu söylediler. Türkiye onlar için bir nevi sigorta ve sığınmacı krizinde, terör konusunda ve daha birçok konuda onlara çok yardımcı oluyor. Türkiye, Avrupa’nın ekonomisine ve güvenliğine katkıda bulunuyor. Bu bizim kıtamız ve burada birlikte yaşıyoruz. Neden Avrupa’yla bir problemimiz olsun ki? Daha istikrarlı ve güçlü Avrupa Türkiye için de iyi.

Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkide son dönemde belirgin gelişmeler oldu. Türkiye hangi alanlarda Rusya’yla işbirliğini geliştirmeyi planlıyor?

Uçak krizinden önce Rusya’yla çok iyi ilişkilerimiz vardı. Savaş uçağının düşürülmesinden sonraki 8 ayda da NATO müttefikleri bize Rusya’yla ilişkilerimizi normalize etme tavsiyesinde bulundular. Ancak Rusya’yla ilişkilerimiz normale döndüğüne aynı meslektaşlarımız bize “Neden” diye sordular, hatta bizi eleştirdiler.

Dışişleri bakanlarının katıldığı bir yemekte, dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry de vardı. Bakanların bazılarına kriz döneminde bize Rusya’yla ilişkileri normalleştirme tavsiyesi verip vermediklerini sordum. “Evet” diye yanıtladılar, ben de onlara “O zaman neden şimdi bunu sorguluyorsunuz?” diye sordum.

Bu problemden, krizden önce daha iyi ilişkilerimiz vardı ve şimdi de ilişkileri normalleştiriyoruz. Rusya bizim en büyük ikinci ticari ortağımız, aynı zamanda da onlardan doğalgaz ve petrol ithal ediyoruz. Şu anda Türk Akımı projesi var ve Rusya Türkiye’nin ilk nükleer enerji santralini kuruyor. Yılda ortalama 5 milyon Rus turist Türkiye’yi seyahat ediyor.

Komşularımızdan, -Suriye ve diğer ülkelerden gelen tehditlere karşı hava savunma sistemimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Bunları NATO’daki müttefiklerimizden satın almak istedik ama olmadı. Biz de diğer ülkelerle görüşmelere başladık ve en sonunda Rusya’yla anlaşmaya vardık. Durum bu, bu kadar basit. Bizim ihtiyacımız vardı, Rusya da Türkiye’ye en iyi teklifi yaptı.

Irak Kürdistanı ve Suriye’deki Kürtler başlıklarında da Rusya’yla birlikte çalışıyor musunuz?

Irak konusunda değil ama Halep krizinden beri Rusya’yla çalışıyoruz. İlk olarak Halep’teki sivillerin tahliyesi konusunda birlikte çalıştık, sonrasında da Suriye’deki ateşkesin diğer bölgelere genişletilmesi konusunda anlaşmaya vardık. O zamandan bu yana da birçok başarı elde ettik. Son olarak da Astana da İdlib’de tansiyonun düşürülmesi konusunda yeni bir anlaşma imzaladık.

"İran Suriye’de önemli bir aktör, politik çözüm sürecine dahil edilmeleri gerekiyor"

Şu anda da siyasi bir çözüm konusuna odaklandık, Rusya da orada bir aktör. Orada varlıkları var. Beğenin ya da beğenmeyin, İran da Suriye’deki aktörlerden biri. Bizce İran pek de pozitif bir katkı sağlamadı ve onların farklı tutkuları, bizim karşı çıktığımız başka bir gündemleri var ancak olumlu ya da olumsuz bir rol oynasınlar; İran da önemli bir aktör. Onların da sürece dahil edilmeleri gerekiyor.

"YPG binlerce Kürt’ü Suriye’den ayrılmaya zorladı"

Türkiye’nin, ABD’nin Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele konusunda YPG’yle işbirliği konusunda Türkiye’nin kaygıları vardı. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde otonom bir Kürt varlığının ortaya çıkması konusunda diğer Suriyeli aktörlerle işbirliği yapmaya hazır mı?

İlk olarak, YPG Kürtlerin tamamını temsil etmiyor. PKK da Türkiye’deki Kürtlerin temsilcisi değil. PKK’nın Irak’ta, özellikle de kuzeyde bir varlığı var ama Irak’taki Kürtleri temsil etmiyorlar. Barzani, (eski Cumhurbaşkanı Celal) Talabani ve diğerleri onların temsilcisi. Onların siyasi partileri var. ABD aksini iddia etse de YPG ve PKK arasında bir fark yok.

Bir terör örgütünü desteklemek ya da bir diğerine karşı başka bir terör örgütünü desteklemek iyi bir fikir değil. Aynı zamanda da ülkenin geleceği için iyi değil. YPG’nin farklı bir ajandası var. Onların amacı Suriye’yi bölmek ve biz de ABD ile diğer müttefiklere ülkenin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını mı, yoksa ülkenin bölünmesini mi desteklediklerini soruyoruz. Hepsi güçlü bir şekilde toprak bütünlüğünü savunduklarını söylüyorlar, o zaman neden YPG’yi destekliyorsunuz?

YPG, binlerce Kürt’ü Suriye’den ayrılmaya zorladı. Türkiye’de kaç tane Suriye Kürdü’nü ağırladığımızı biliyor musunuz? 300 bin. Ayrıca Avrupa ülkelerinde de binlerce Kürt yaşıyor, onların yüzde 90’ı da YPG tarafından ülkeyi terk etmeye zorlandı. YPG Kürtleri mi temsil ediyor? Hayır. Onlar, Kürtlerin büyük bir kısmının katılmadığı Marksist komünist ideolojiye sahipler. Sıradan Kürtler inançlı ve muhafazakar. Onlar Marksist komünist ideolojiye inanmıyorlar ama YPG ve PKK bu ideolojiyi paylaşıyor.

"ABD, YPG konusunda büyük bir hata yaptığını anlayacak"

ABD de terör saldırılarından ciddi zarar gördü. Biliyorsunuz, terör örgütleriyle işbirliği yapmak, yılanla aynı yatakta uyumaya benzer. Bu bir Türk atasözü. ABD’yle anlaşamadığımız konu bu, büyük bir hata yaptıklarını anlayacaklar. Umarım çok geç olmaz.

PKK’nın Kuzey Irak’ta iki üst düzey Türk istihbarat yetkisini kaçırdığı ve Kandil’deki PKK kampına götürdüğüne dair haberler var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın görüşmeler için Erbil’e gidebileceği konuşuluyor. Ankara bu konunun çözümü konusunda hangi adımları atıyor?

PKK daha önce yerel yetkilileri, sıradan vatandaşları, doktorları, polisleri, yani herkesi kaçırdı. Çünkü PKK bir terör örgütü. Tabii ki kurumlarımız PKK’nın kaçırdığı tüm vatandaşları geri getirmek için çalışıyor. Ancak ülkemizin bahsedilen o iki kişiyi geri getirmek için PKK’dan doğrudan bir teması olmadı. Bu, terör örgütlerinin kirli yüzü ve daha önce de çok sayıda sivili, Kürt’ü öldürdüler. Neredeyse bölgedeki her aileden bir kişiyi kaçırdılar. Kürt vatandaşlarımız, PKK’ya yönelik olarak devam eden operasyonlar karşısında çok mutlu. Şimdi, özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar. Hayatlarının tadını çıkarıyorlar, çünkü PKK bizim Kürt vatandaşlarımız için inşa ettiğimiz hastaneleri, havaalanlarını, okulları ve altyapıyı hedef alıyordu. Onlar bir terör örgütü. Başka ne bekleyebilirsiniz ki?

"Savcı Bharara, FETÖ’nün organize ettiği geziyle İstanbul’u ziyaret etti"

Geçen Temmuz'da yaşanan darbe girişiminin ardından, Washington’daki bazı çevrelerin hükümeti devirme hazırlığı içinde olduğuna dair iddialar arttı. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın geçen perşembe yaptığı açıklamada eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan hakkındaki suçlamaları eleştirerek, ABD’deki ‘bazı kişilerin’ yargı sürecini kullanarak Türkiye’yi cezalandırmaya çalıştığını söyledi. Size göre bu ifadelerle kimi kastediyordu ve sizce bu kişilerin motivasyonu ne?

ABD'de yöneltilen suçlamaların, FETÖ’nün Aralık 2013’te zamanın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Türkiye ve hükümete yönelttiği ithamlarının neredeyse aynısı olduğunu düşünüyorum. Bu insanlar, ABD’de oldukça aktif, çok fazla para harcıyorlar ve yargı cephesinde de etkileri var. Eski ABD savcısı Preet Bharara bu organizasyona çok yakındı ve aynı zamanda da İstanbul’u ziyaret etmişliği vardı. Bu geziyi FETÖ organize etti. Biz bu davanın siyasi bir motivasyonu olduğunu ve FETÖ’cüler tarafından etki altına alındığına inanıyoruz. Sözde sahte kanıtlar ve FETÖ ithamları burada kanıt ya da iddianame olarak kabul edilemez. Problem bu.

Türkiye'nin siyaset, medya ve gerçekçi haberlerinin yer aldığı haber portalı