Nuriye Gülmen ve Semih Özakça bugün ilk duruşmalarına çıkacak
Kanun hükmünde kararnameyle (KHK) mesleklerinden ihraç edilmelerinin ardından "İşimi geri istiyorum" talebiyle Ankara Yüksel Caddesi'nde başlattıkları açlık grevini cezaevinde tutuklu olarak sürdüren ve 189 günü geride bırakan eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça bugün (14 Eylül 2017) ilk kez Ankara Adliyesi 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ilk duruşmalarına çıkacak. Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Semih Özakça'nın eşi Esra Özakça'nın sözlerine yer verdiği yazısında davaya ilişkin olarak "Belli ki birileri 'tutuklayın' dediği için tutuklandılar, somut tek delil yok, soyut delil bile yok, iddianameyi istersen 500 kere oku, neden işten atıldıklarını, neden tutuklandıklarını izah edebilen tek cümle yok" dedi.
Yılmaz Özdil'in Sözcü'de "İnsan" başlığıyla (14 Eylül 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
“Ben Aydınlı'yım. Semih Eskişehirli. Sinop Üniversitesi'nde sınıf arkadaşıydık, birlikte öğretmen olduk. Çok sıkıntı çektik, mezun olduk, atanamadık, Semih başka işlerde çalıştı, askere gitti, sonra güya atandık, başka başka yerlere atandık, üç yıl ayrı kaldık, aşkımız hep olanca coşkusuyla devam etti ama, o üç senede toplam 10 gün bile görüşemedik, mektuplaşa mektuplaşa yaşadık.”
*
“Semih Erzurum'a, ben Mardin'e atandım, köy öğretmeniydim, 19 Mayıs'ta onu ziyarete gitmiştim, birlikte Ani Harabeleri'ni gezmeye gittik, işte orada bana evlenme teklif etti, dünyalar benim oldu, nefessiz bırakacak kadar sıkı sıkı sarıldım ona, ömrümün sonuna kadar böyle sarılacağımı söyledim.”
*
“25 yaşındaydık, Semih Erzurum'da, ailesi Eskişehir'de, ben Mardin'de, ailem Aydın'da, hepimiz memleketin bir yerindeydik, o yaz apar topar nişan ve düğün yaptık. Evlenmiştik ama, biraraya gelebilmemiz mümkün mü… Tayin işlerini halledene kadar gene altı ay ayrı kaldık, Semih eş durumundan Mardin'e geldi, tam nihayet kavuştuk diyorduk, başımıza bu işler geldi!”
*
“Sadece işimizi değil, hayallerimizi de çaldılar bizim… Çocuğumuz olur belki diyorduk, öğrencilerimizi bile elimizden aldılar. Hayatımızı çaldılar.”
*
“O benim kocam, yüzde bir milyon haklı bir adam… İyi günde de kötü günde de elbette daima yanındayım. O içerde, ben dışarda değilim, dışarısı yok, ben de onunla birlikte içerdeyim, o neredeyse ben de oradayım.”
*
“Yemiyor içmiyor Semih, benim de boğazımdan hiçbir şey geçmiyor, 86 kiloydu, 55 kiloya düştü, canınızdan bir parçanın gözünüzün önünde erimesini izlemek gerçekten kolay değil, o yüzden ben de 114 gündür açlık grevi yapıyorum, pekçok kişi ‘senin aç kalmanın anlamı yok, kimseye faydası yok' diyor, hiç anlamı olmasa bile, en azından eşim onunla birlikte aç kaldığımı biliyor.”
*
“Geçen yaz Marmaris'te tatildeydik, çadırla tatil yapmıştık, bu sene de gitmeyi planlıyorduk. Birlikte gezmeyi çok severiz biz, elele yürümeyi… Çok özledim. Onunla varım ben, onunla birim. Hem arkadaşım, hem kocam, hem sevgilim, her şeyimdir benim Semih.”
*
“İyi kalplidir, merhametlidir, adaletlidir. Dünyanın en güzel gülüşlü adamıdır. Öyle bir bakar ki insanın yüzüne, güneş açar yüzünüzde… İnsandır benim kocam.”
*
Esra'ya ait bu sözler.
*
Fetocuları ayıklıyoruz ayaklarıyla, sırf yandaş sendikaya üye olmadığı için kanun hükmünde kararnameyle işinden atılan… İşini geri alabilmek için, tıpkı kendisi gibi OHAL fırsatçılığıyla işinden atılan akademisyen Nuriye'yle birlikte İnsan Hakları Anıtı'nın önünde açlık grevine başlayan… Kimseye zararları olmadığı halde, kendi canını ortaya koyarak hakkını aradığı için tutuklanan… Öğretmen Semih'in öğretmen eşi Esra'ya ait.
*
Semih'i haksız, hukuksuz yere işinden atıp tutukladıkları yetmediği gibi, Esra'yı da işinden attılar. Adaletsizliği Türkiye'ye duyurdukları için, bu idealist insanlarımızı resmen öldürmek, imha etmek, yok etmek istiyorlar.
*
Bugün, Ankara Adliyesi'nde duruşmaları var. Kasları eridi, böbreklerinde hasar oluştu, gözleri bulanık görüyor, kulaklarında fırtına gibi uğultu esiyor, Nuriye artık yürüyemiyor, Semih sürükleyerek adım atabiliyor ama, en fazla 10-15 metre… Ambulansla gelecekler, tekerlekli sandalyeyle, sonrası nasıl olacak bilemiyoruz. İddianame bomboş… Belli ki birileri “tutuklayın” dediği için tutuklandılar, somut tek delil yok, soyut delil bile yok, iddianameyi istersen 500 kere oku, neden işten atıldıklarını, neden tutuklandıklarını izah edebilen tek cümle yok.
*
Yandaş öğretmen olmuyorlar, tek suçları bu!
*
Oralara gitmemek için fıldır fıldır torpil yaptırılan coğrafyalara gönüllü olarak, elele, aşkla giden… Ne haliniz varsa görün deyip, istifa etmek, sıkıntılardan kurtulmak, batıda herhangi bir başka işte çalışmak varken, “biz gitmezsek oradaki çocuklar ne olacak?” diyen… Köy Enstitüsü ruhuyla yurdun en ücra köşelerini bile şefkatle, vicdanla, çağdaş eğitimle kucaklayan… Normalde teşekkür edilmesi gereken, mahrumiyet bölgelerine sahip çıktıkları için ikramiye verilmesi gereken… Canı pahasına, canını ortaya koyarak, mesleğini, okulunu, öğrencilerini geri isteyen, kahraman karakterli, pırıl pırıl öğretmenler onlar.
*
“İnsandır benim kocam” diyor Esra…
Bu namuslu, yurtsever öğretmenlere, sırf badem olmadıkları için terörist iftirası atılan memlekette “insanlık” kaldı mı, bugün göreceğiz.